Çepni boyu, Oğuz Kağan Destanı‘na göre Oğuzların 24 boyundan biri ve Kaşgarlı Mahmud‘a göre yirmi iki Oğuz bölüğünden Divân-ı Lügati’t-Türk‘te; “Yirmibirincisi: “جآپنِ Çepni”lerdir. Belgeleri şudur : [1] şeklinde tanımladığı bir Oğuz boyudur. Boyun genel özelliği asi, atılgan, cesur, mert ve savaşçı olmalarıdır. Çepni kelimesi düşmanla savaşan, mert, yiğit, asi, cesur anlamında kullanılmıştır.
Günümüzde Rumeli ve Anadolu’da yaşayan Oğuz/Türkmen boylarından biridir. Karadeniz bölgesindekiler çoğunlukla Sünni olmakla birlikte, Alevi olan gruplara da rastlanır. Prof. Dr. Irene Melikoff, Hacı Bektaşi Veli ve onun ilk müritlerinden olan Kadıncık Ana ve Abdal Musa’nın da Çepni olduğunu yazar (Bak. Kırklar’ın Cem’inde isimli eseri).
Ayrıca Prof. Dr. Faruk Sümer Oğuzlar/Türkmenler isimli eserinde Çepnilerin, Hacı Bektaşi Veli’nin müritlerinden olduklarını ve Anadolu‘nun değişik yerlerinde yaşadıklarını, Gaziantep, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Trabzon, Bayburt olmak üzere Karadeniz Bölgesi‘nde yoğun olarak yaşayan Çepnilerin ise çoğunlukla Sünni olduğunu, ancak zamanında Alevi olduklarını ve sonradan Sünnileştiklerini yazar.
Anadolu‘ya gelmeden önce Türkistan ve Horasan‘da öbür boylarla birlikte yaşayan Çepniler, Selçuklular‘a katılıp Anadolu’ya geldiler. Başta Karadeniz olmak üzere Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli rol oynadılar. 1515 yılındaki tahrir defterlerine göre Şimdiki Giresun ve civarındaki iller Vilayeti Çepni isimli bir idari bölge olarak gösterilmiştir (Bak.Prof.Faruk Sümer’in Oğuzlar/Türkmenler isimli eseri).
Vilayet-nameye göre Kırşehirin Suluca Kara-Hüyük köyüne gelen Hacı Bektaş-ı Veli’nin ilk müridleri Çepni’den idiler. Bu husus aynı zamanda bu boyun mensuplarından mühim bir kısmının niçin Alevi olduğunu izah edebilir. Çepnilerin mühim bir kısmı 1240’taki Baba İshak Türkmenleri’nin isyanına katılmıştır (Bak. Abdülbaki Gölpınarlı).
Tarihte Çepni Boyu
Oğuz, Türkmen Çepni boyu, Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan‘ın oğlu Gök Han‘ın soyundan geldikleri kabul edilir. Çepniler, Doğu Karadeniz’in Türkleşmesinde önemli bir rol oynamışlardır. Çepniler; 1071‘de Anadolu’nun, 1277 yılından itibaren de Sinop‘tan Trabzon‘a kadar olan Karadeniz Bölgesi’nin fethedilmesinde başta Güvenç Abdal olmak üzere çok aktif görevler üstlendiler. 1277 yılında Sinop’a saldıran Trabzon İmparatorluğu ordusunu bozguna uğrattılar. Güvenç Abdal’ın makamı Gümüşhane, Kürtün, Güvendi yaylasında bulunur. Çepnilerin mühim bir kısmının 1277 yılında Sinop çevresinde yaşadığı görülüyor. 1404 yılında Timur’a giden İspanyol elçisi Clavijo Ordu ve Giresun’un 10.000 kişilik bir Çepni kuvvetine sahip Hacıemiroğulları Beyliği‘nin kurucusu olan Hacı Emir Bey’in oğlu Hacı Süleyman Bey’in elinde olduğunu yazar.
Çepni boyunun özelliği “nerde yağu görse orda savaşır” olarak anlatılmaktadır. Onların haksızlıklara karşı gelen ve savaşçı karakterleri, önemlerini günümüze yansıtacak kalıcı sanatsal ürünler meydana getirmelerini engellemiştir. Çepnilere ait kabileler, değişik tarihlerde farklı cephelerde savaşmışlar ve ordu ile gittikleri bölgelere yerleşmişler. Savaşlarda nüfusları azalmıştır.
Türkmen Safevi İmparatoru Şah İsmail’in şahsi muhafızlarının Çepnilerden olduğu gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de özel muhafızlarının Giresunlu Topal Osman ve diğer Çepniler’den olması ilginç bir rastlantı olup, bu durum bu boyun daima cesur, mert ve güvenilir olduğunun en çarpıcı örneğidir.
Rumeli ve Balkanlar’da Çepniler
Osmanlı devleti kurulmadan önce Sarı Saltuk ve İzzeddin Keykavusla birlikte Deliorman ve Dobruca bölgelerine geçen Türkmenler Çepni boyundandır. Deliorman ve Dobrucadaki bu Çepniler hem yerel Kıpçak ve Peçenek halklarıyla hem de daha sonra gelen diğer Türkmen boylarıyla karışmışlar ve Çepnililik bilincini yitirmişlerdir. Ancak Çepni inancı olan Bektaşiliği devam ettirmektedirler. Birçoğu’da Batı Anadolu’ya geri göçerek bugünkü Batı Anadolu Çepnilerini oluşturmuştur. Dobruca’da bulunan Türkler kendilerinin Türkmen olduklarını ve inanç önderlerinin Sarı Saltuk olduğunu söyleyerek bu gün bile Camilerde ve Tekkelerde onun adına dualar ederler.
Romanya ve Moldova’daki İzzeddin Keykavus taraftarı bir grup Çepni ise Hristiyanlığa geçmiştir. Keykavustan dolayı bu Çepnilere Gagavuz dendiği ileri sürülür. İlginç olanı Gagavuz Türklerinin Trabzon ağzıyla konuştuğu tespit edilmiştir. Örneğin geçen sene yerine Ordu-Giresun-Trabzon ağzında kullanılan Bıldır kelimesi kullanılır. Daha bunun gibi birçok örnek kelime bulunmaktadır.
Kurtuluş Savaşı
Rum ve Ermeni Çetecilere karşı savaşıp doğu Karadeniz’de asayişi sağlamışlardır. Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında Giresun Çepnilerinden olan Topal Osman Ağa ve arkadaşlarını milli mücadeleye davet etmiş ve Kazım Karabekir’in de tavsiyesiyle de kendisine Giresun,Trabzon Çepnilerinden oluşan bir muhafız kıtası seçmiştir. Topal Osman ve Giresun Çepnileri bu şerefli görevi başarıyla yerine getirmiş ve Cumhuriyetin ilanına kadar Atatürk’ün en yakın silahlı unsurları olmuşlardır.
Sivas kongresinden sonra Atatürk’e karşı Padişah yanlısı muhalefet artınca Kazım Karabekir Topal Osman ve arkadaşlarından oluşan Muhafız kıtasının sayısının artırılmasını ve Atatürk’e karşı olan muhalefetin kuvvetle bastırılmasını emretmiştir. Şöhreti belli Çepni muhafızları gören muhalefet sinmek zorunda kalmıştır. Giresun,Trabzon Çepnilerinden oluşan Mustafa Kemal Atatürk’ün muhafız kıtası bugünkü TBMM deki muhafız bölüğünün ve Cumhurbaşkanlığı muhafız alayının temelini oluşturur. Kurtuluş savaşı esnasında TBMM deki localarında oturan Giresunlu Muhafızların yerinde bugün askeri erkan oturur.
Günümüz
Giresun ili ve yöresi Vilayet-i Çepni olarak tarihte anılmaktadır. Trabzon, Kürtün, Ordu, Mesudiye, Gürgentepe, Koyulhisar, Suşehri, Akıncılar, Canik, Giresun, Görele, Eynesil, Beşikdüzü, Çorum ili Kargı ilçesi Göletçetmi, Kargı köyü, Şalpazarı‘nda Çaykara’nın Yukarıkumlu, Şahinkaya, Ataköy, Akdoğan, Maraşlı ve Araklı’nın (Ayvadere, Yassıkaya, Kaymaklı, Yeniköy, Yeşilköy, Yolgören, Karatepe, Ayven, Çapan, Küçükdere, Çamlıktepe, Samayer, Pervane, Hasköy, Halilli, Yeşilyurt, Yenice, Birlik, Kestanelik, Özgen, Kalecik, Dulköy) birçok köyünde yoğun olarak Çepni boyları yaşamaktadır. Bugün bile Rize’nin İyidere, Kalkandere, Çayeli, Derepazarı ilçeleri ile Giresun ve Trabzon’da Hacıhasanoğlu, Hasanoğlu, Karahasan, Aygün, Tenk, Türkmen, Çebi, Hamzaçebi, Suiçmezoğulları, Alemdar, Bayraktar,Sancaktar, Ulusoy, Çep, Kandemir, Kantek, Atalar soyadı ile anılan kalabalık sülaleler vardır ve bunların Çepni Oğuzlarından olduğu ileri sürülmektedir. Öte yandan; Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Görele, Espiye, Eynesil başta olmak üzere birçok yüksek köyde Çepniler yaşamaya ve geleneklerini sürdürmeye devam etmektedir. Batı Karadeniz’de Kastamonu‘nun Tosya ve Çatalzeytin ilçesinde “Çepni” adında bu boydan gelen insanların yaşadığı köyde bulunmaktadır. Ayrıca yine Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesine bağlı Urva köyünde yaşayan ve Karasoy ismi ile anılan ailenin Çepni boyundan olan Karahasan soyundan geldiği ve Karahasanoğulları olarak anıldığı bilinmektedir.[2] Karadeniz Çepnileri makamı, Gümüşhane Kürtün, Güvendi yaylasında bulunan Güvenç Abdal Ocağına bağlıdırlar. Ayrıca Şanlıurfa’da Yaslıca beldesi adında tamamen Çepni Türkmenlerinden oluşan bir belde vardır.
Çepniler ayrıca; Ege bölgesinde Manisa, İzmir; Marmara’da Çanakkale ve Balıkesir‘de yaşarlar. Ayrıca Sivas, Gaziantep‘te de Çepni köyleri vardır. Çanakkale, Balıkesir, İzmir, Manisa ve Gaziantep bölgelerinde de yaşamaya devam etmektedirler. Çanakkale Küçükkuyu’da bulunan Büyük Çetmi ve Küçük Çetmi köylerinin ve civar köylerin halkının önemli bir bölümü Çepni kökenlidir. Bolu Merkez ve Mudurnu ilçesinde de birer tane Çepni köyü bulunmaktadır. Bursa’nın Mudanya ilçesinde de bir Çepni köyü bulunmaktadır.
Anadolu’nun bir Türk yurdu haline gelmesinde en mühim rolü oynamış boylardan biri de Çepnilerdir. Bununla ilgili olarak onlar Yukarı Kelkit boylarından Bursa ve Koca eli yörelerine uzanan sahada geniş ‘ bir yayılma hareketinde bulunmuşlardır. Gerçekten, tahrir defterlerine göre Sivas’da üç köy Zile ile Ak Dağ Madeni arasında, Çekerek çayı kıyılarında 32 kışlakta yaşayan kalabalık bir Çepni topluluğu, Amasya’da 1, Boz Okta 1, Ankara’da 1, Çankırı da 1, Çorum’da 3, Kastamonu’da 5, Bolu’da 5, Hüdavendiğar (Bursa) sancağında 5, Koca İlinde 1, Karasi (Balıkesir)de 1 yer adı görülür.
Diğer boylardan pek çokları için bu gibi bir yayılmadan söz edilemiyor1. Bu yayılmanın da 1240 yılındaki Baba İshak Türkmenlerinin ayaklanması veya Moğol baskısı ile ilgili olması muhtemeldir.
Velayetnume’ye göre Kırşehrinin Suluca Kara Hüyük köyüne gelen Hacı Bektaş’ı Velinin ilk müridlerini bu köyün halkı teşkil etmiştir. Bunlar ve hatta komşu köylülerden bazıları veya bir çoğu Çepniler’den idiler.
Çepnilerden kalabalık bir kümenin de 1279 yılında Sinop yöresinde yaşamakta olduğunu görüyoruz. Aynı yılda Çepni Türkleri Turkan-i Çepni, Sinob’u olmak için kadırgalarla gelen Trabzon Rum İmparatorunu yenip geri dönmeye mecbur bırakmışlardı.
Bu Çepniler hakkında başka bir haber yoktur. Onların kazandıkları bu zaferden sonra Sinop ve komşu yörelerde yerleşik hayata geçmiş olmaları bize göre, zayıf bir ihtimaldir. Çünkü önemli bir askeri güç olduklarını göstermiş olan Çepnilerin bu güçlerini sürdürmeleri ve kendilerini yeni olayların içinde bulmaları pek tabiidir. Esasen Sinop yöresinde Çepni adını taşıyan tek bir yer adı da görülmüyor. Bu sebeble bize göre akla gelen bir ihtimal onların doğuya doğru ilerleyerek-Trabzon devletinin topraklarına girip orada fetih hareketlerine giriştikleridir. Nitekim imparator John zamanında (1280-1297) Ünye (Haliblya) yöresini ele geçiren Türkler Sinop Çepniler olabilir.
Bafra’dan Giresun yalanlarına kadar uzanan bölgeye Selçuklular zamanında Canit, Osmanlı devrinde Canik (bazan Canik) deniliyordu. Canit adı da Can adlı kavimden geliyor. Bu, coğrafyacı İbn Said’in (ölm. XIII.yüzyılın ikinci yarısının ortaları), Samsun yöresinden doğuya doğru denize muvazi olarak uzanan Canik dağlarında “asi ve vahşi” bir şekilde yaşadığım söylediği kavimdir. Canik’in Samsun yöresini teşkil eden batı kesimi Selçuklular’ın idaresinde olup Samsun (Samisunida. da akça kesilen bir darphane vardı.
Yine Saray müverrihi Paneratos İmparator H.Aleksiosun (12971331) 1301 yılında Giresun dolaylarında Türklerin başbuğu ile karşılaşarak onu ağır bir yenilgiye uğrattığını söyler. Bu başbuğ da, şimdi zikredilecek. Bayram Beğ veya onun baba, ağabeğ ve amca gibi bir yakım olabilir.
1313 yılında Bayram Beğ’in, kurulmuş bir pazarı eline geçirdiği bildiriliyor:
Bu Ordu ve vilayetini feth ve orda bir beylik kuran (Bayramlı beyliği) Bayram Beğe dair ilk haberdir. Bu Bayram Beğ ile buyruğundaki Türkmenlerden önemli bir kısmının Çepniler’den olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Bayramlı beyliğinin kurulduğu yörede (Bayramlı Caniki» aşağı yukarı bugünkü Orda ili) XV. ve XVI. yüzyıllarda en fazla yer adına sahip boyun Çepniler olduğu görülür.
Bayram Beğ’in 1332 yılında sayısı çok askerle Palaio matzouka (- Hamsi Köy) ya kadar geldiği fakat ağır kayıplar verip döndüğü bildiriliyor.
1336 yılında ise Çobanlı Şeyh Hasan Trabzon’a gelmiş ise de bilhassa şiddetli yağmurlar yağması yüzünden geri dönmek zorunda kalmıştır. 1340 yılında Trabzon ordusu yaylaklarına gelmiş olan Akkoyunlulara hücum ederek çok ganimet elde etmiş ise de ertesi yıl (1341) daki Ak Koyunlu hücumu hem Trabzon askerlerine, hem Trabzon halkına hem de korkunç bir yangın çıkararak Trabzon şehrine felaket getirmişti. Bu tarihte Ak Koyunlular Diyarbekir’in Ergani yöresinde oturmakta ve başlarında Tur Ali Beğ bulunmakta idi. Her halde Çobanlılara bağlı oldukları için Erzincan-Gümüşhane arasındaki yörede yaylalara sahip olabilmişlerdi.
1748 yılında yapılan hücum da Trabzon’a, ikinci bir felaket getirebilirdi. Gerçekten bu sefere Erzincan hakimi Ahi Ayna Beğ, Bayburt hakimi Mehmed (Mihmandar), Ak Koyunlu Tur Ali Beğ ve ona refakat eden Kuzey Suriyedeki en tanınmış Türkmen beylerinden Boz Doğan ile Çepnilerin katıldıkları görülür. Bununla beraber Müttefiklerin üç gün savaştıktan sonra geri dönmek zorunda kaldıkları bildiriliyor. Bu sefere katılmış olan Çepnilerin yoğun bir şekilde Yukarı Kelkit boylarında yaşadıkları anlaşılıyor.
1349 yılında tahta çıkan Aleksios cesur bir hükümdardı. Fakat o, gittikçe sıklaşan bu hücumlara Trabzon’un çok fazla dayanamayacağını anlamıştı. Bu sebeple dünürlük kurmak tedbirine başvurdu ve kuz kardeşi Mariya’yı Tur Ali Beğin oğlu Kutlu Beğ İle evlendirdi.
(1352). Fakat batı komşusuna bu tedbiri uygulamadığı için, Bayram Beğ’in oğlu Hacı Emir’in 1357 de Maçka yöresini yağmalayıp bol ganimet elde etmesini seyretmek zorunda kaldı. Mamafih daha fazla gecikmeyerek ertesi yıl Hacı Emir Beği de hanedana damat etti. Bu tarihden sonra Hacı Emir Bey de imparatorun ülkesine akınlarda bulunmadı. 1379 yılında da Niksar-Çarşamba hakimi Taceddin Çelebi güzel prenses Evdokya ile evlenerek imparatorun damadı oldu.
I. Aleksios’un 1380 yılında sefere çıktığı görülüyor. Paneratos bunun sebebim söylemiyor ise de Çepnilerin imparatorun ülkesine alanlar yaptıkları şüphesizdir. Anılan yılın Mart ayında Harşit çayı kıyısındaki Bedrama kalesine gelerek ordusundan 600 yaya askeri Kotzauta yöresine (Kürtün ve Suma Kalesi) göndermiş kendisi de “Filabonites” yani Harşit çayının yukarı yatağında Çepnilerin kışlaklarına kadar gidip çadırlarını yıkmış ve İnsanlarını öldürmüş, tebaasından bir çok tutsağı kurtarmış ve sonra ülkesine dönmüştür. Kürtün taraflarına gönderdiği 600 yaya askerine gelince, onlar, Kürtüne bir başlan düzenleyerek başardı olmuşlarsa da dönüşte Çepniler tarafından kovalanıp bazı kayıplar vermişlerdir5. Bu hadise, Çepnilefin yukarı ve orta Harşit boylarında ve Harşit’in kollarında ve onlara yakın yerlerde kışlak ve yaylakları da oralarda olmak üzere yurt tuttuklarını gösteriyor.
Hacı Emir Beğ’e gelince, o 788 (1386) yılında ağır bir şekilde hastalanıp hayatından ümid kesince en büyük oğlu Süleyman’ı beyliğin başına geçirmiş ve iyileşse de oğlunun mevkiinde kalacağını, kendisinin de günlerini Tanrıya ibadetle geçireceğini söylemişti. Fakat Hacı Emir iyileşince yeniden beyliğin başma geçmek istedi. Akraba ve halktan çoğunun desteğini kazanmış olan Süleyman Beğ de direndi. Bunun üzerine oğul ile baba arasında düşmanlık çıktı ve bu çarpışmaya kadar gitti. Bayramlı hanedanının eski düşmanı ve onların ülkelerine göz dikmiş olan Niksar-Çarşamba yörelerinin hakimi Taceddin Çelebi bu ihtilafı bulunmaz bir fırsat sayıp çok askerle Bayramlı ülkesine girmiş ise de Süleyman Beğ onu dar bir yerde ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Öyleki Taceddin bir kısım askeri ile birlikte savaş meydanında kalmıştı (Ekim 1386). Süleyman Beğ’in bu zaferi Taceddtnli beyliği için pek ağır bir darbe olmuştur. Bu yenilgiyi haber alır almaz beyliğin merkezi Niksar ile yine beyliğe aid İskefsiri (= Reşadiye) eline geçiren Sultan Kadı Burhaneddin bunlardan İskefsiri tabii Süleyman Bey’e vermiştir.
Hacı Emir Beğ’in ölüm tarihi bilinmiyor. Süleyman Beğ’e gelince o beyliği başarı ile idare etmiştir. Gerçekten Süleyman Beg 798 (1396) yılında Trabzon devletine ait Giresun kalesini de feth ederek (798-1386) dirayeti! bir hükümdar olduğunu kesin bir şekilde göstermiştir. Ne yazık ki onun da hangi yüda öldüğü bilinmediği gibi Bayramlı beyliğinin ne zaman ve nasıl sona erdiği de meçhuldur2. Fakat bunlara karşılık iyice bilinen husus, Bayramlı hanedanının Halbiya denilen Ordu yöresi ile Giresun’u feth ederek oralarda yoğun bir Türk nüfusunun yurt tutmalarım sağladığı. Bu Türk nüfusu da başta Çepniler (4 yer adı) olmak üzere başlıca Eymür (2 yer adı), Döğer (1 yer adı) Avşar (1 yer adı), Karkın (1 yer adı), Bayındır (1 yer adı), Yüreğir (yüregir), Ala yundu (1 yer adı) ve İğdir (1 yer adı) boylarına mensup obalar tarafından meydana getirilmiştir3.
Çepnilerden bir bölük Uzun Hasan Beğ zamanında Ak-Koyunlu hizmetine girmiştir. Bu Çepnilerin başında İl-Aldı Beğ bulunuyordu. Hasan Beğ’in 873 (1468-1469) yılında Bidlis in fethine gönderdiği emirler arasında İl-Aldı Beğ de vardı. il-Aldı Beğ’in dirliğinin Doğu-Anadoluda olduğu anlaşılıyor. 883 (1478) yılında Yakub Beğ, Uzun Hasan Beğ’in ölümünden sonra Ak-Koyunlu tahtına geçen ağabeği Sultan Halil’in üzerine yürüdüğü zaman İl Aldı Beğ de ona katılmıştı. İl’in kardeş Hoy yakınında birbirine yaklaştıklarında Yakub Beğ maiyyetindeki emirlerinden Bayındır Beğ, İsfendiyar oğlu Kızıl Ahmed Beğ ile İl-Aldı Beği savaşın yapılacağı yeri seçmeğe memur etmişti. İl-Aldı Beğ Çepnileri’nin Trabzon bölgesi Çepnilerine mensup olduklarını biliyoruz. Ak-Koyunlular’ın halefleri Safeviler’in hizmetinde de Çepniler vardı ki, bunlar da aynı Çepnilerden başkası değillerdir.
XVI. yüzyılda Anadolu’da Çepniler’e ait 44 yer adı görülebilmiştir. Bunlara göre Çepniler bizim cetvelde 9. sırada yer almışlardır6. Bu yer adlarından biri Çorum’da bulunan bir yöreye (nahiye) verilmiştir.
Aynı yüzyılda bu boya mensup oymaklar da şunlardır:
1. HalebTürkmenleri:
Kanuni Süleyman’ın hükümdarlığının İlk yıllarında Haleb Türkmenleri arasında üç kola ayrılmış, bir Çepni oymağı görülmektedir. Bunlardan 53 vergi evi olan birinci kol Anteb’in kuzey doğusundaki Rum-Kale yöresinde oturuyor. Donrul (=Tuğrul) Kethüda’nın idaresinde olan ikinci kol da Antakya’nın kuzeyindeki Gündüzlü kazasında, nüfusu en az olan üçüncü kol İse doğuda bir yerde yaşıyordu. 978 (1570) tarihinde yine üç kol halinde olan Çepniler’in nüfusları çok artmış bulunuyor. Kanuni devrinin ilk yıllarında 53 vergi evi olan birinci kol bu yılda 397 vergi nüfusuna yükselmiştir. İkinci ve üçüncü Çepni kollarının ise 29 ve 16 vergi nüfusları vardır. Bu iki kolun “Başım-Kızdılu” yahut “Başım-Kızdılu Çepni” adiyle anıldıkları görülüyor.
XVI. yüzyılın ortalarına doğru Çepnilerin ana kolu yine Rum-Kale yöresinde sakin bulunuyordu. Sultan İbrahim devrinde Deniz Kethüda tarafından idare edilen Çepniler, Rum-Kale yöresinde Kasabalar, Kormazlu, Sarulı, Karalar, Köseler ve Şuayyiblu adındaki obalara ayrılmışlardır. Başım-Kızdılu adım taşıyan diğer iki kolun ise o devirde Adana, Aydın ve Saru-Han vilayetlerinde yaşadığı bildiriliyor.
Çepnilerin 1687-1689 yıllarında Pazarcık ve Keferdiz yörelerini yağmaladıkları görülüyor. Bu yıllarda Rum-Kale’de yaşayan Çepniler “Oturak Çepni olarak anılmıştır. Bunlar 1101 (1690) yılında Avusturya seferine çağırıldılar. 20 atlı ile sefere katılacak olan Çepniler’in başında Hacı Mahmud Radif, Ali Paşa-Oğlu, Sami ve Döğer-Oğlu adlı kethüdalar bulunuyordu.
Ertesi yıl Çepniler, Rakka bölgesine yerleşmeleri emredilen oymaklar arasında görülüyor. Bunlar birbirinden ayrı ilde oymak idiler. Bu iki Çepni oymağından biri şimdi meşgul olduğumuz, Haleb Türkmenleri arasındaki Çepni oymağıdır. Oturak Çepniler, adlarının da gösterdiği gibi, en sonunda Rum-Kale’de yerleşmişler ve adlarını da bugüne kadar muhafaza ederek o yöredeki Türk varlığının önemli bir kısmını meydana getirmişlerdir.
Diğer Çepni oymağının ise Ankara’nın Keskin kazasında yaşayan Boz-Ulus kümesine bağlı olduğu görülüyor5. Rakka iskanı ile ilgili vesikalarda adı geçen Kan-Temir (Temür) Çepnisi işte bu, Boz-Ulus’a. bağlı ikinci oymaktır. Rakka bölgesine yerleştirilen Kantemir Çepnileri diğer bazı oymaklar ile beraber oradan iki defa kaçtılar; ikinci kaçışlarında Turgutlu ve Bergama taraflarına gitmişlerdi ki (11411728 yılında), oradan bir daha sürgün yerlerine dönmediler. Bu suretle XVII. yüzyılda batıya gelen Başım-Kızdılı Çepnileri ile yine oraya XVIII. yüzyılda gelen Kantemir Çepnileri bugün Balıkesir, İzmir (Bergama, Mustafa Kemal Paşa) Manisa ve Aydın vilayetlerinde yerleşmiş bir halde bulunan Çepnilerden başkası değillerdir. XVI. yüzyıldan önce adı geçen vilayetlerde Çepni adlı hiç bir teşekkül yaşamıyordu.
2. Ulu-Yörük:
Ulu-Yörük topluluğunun ihtimal Şarkı Pare koluna bağlı olup Zile Ak Dağ Madeni arasında ve Çekerek suyu kıyılarında oturuyorlardı. XVÜ.yüzyılda Çepni, Çungar ile birlikte Sivas’ın kazalarından birini meydana getiriyordu. Buradaki Çungar (ca’ungar- sol kol) Moğollardan kalma bir yadigardır. Çepniler XIX.-yüzyılda ise Kara Hisar-ı Behran Şah ile birlikte Boz Ok’un nahiye(kaza manasında)lerinden biri olmuştu. Çepni oymağı 926 (1520) tarihinde 17 kışlakta sakin bulunuyordu. Onlar bu kışlaklarında çiftçilik yapmakta idiler; vergi nüfuslarının da 432 olduğu görülüyor. 982 (1574-1575) tarihinde Çepnilerin vergi nüfusları 4 mislinden fazla bir artış kaydederek 1884’e yükselmiştir. Bu zamanda onların 32 kışlakları vardı. Bu Çepnilerin bu yurtlarına yukarı Kelkit boylarından geldikleri anlaşılıyor.
3. Trabzon Bölgesi Çepnileri:
Osmanlı coğrafyacılarından Mehmed aşıkın XVI. yüzyılın sonlarında yazdığı Menazir ul-evalim adlı eserinde Trabzon yöresinde yaşayan Türk halkından ehemmiyetli bir kısırım Çepnilerden meydana geldiği, yörenin batı ve güney taraflarındaki dağların da Çepni dağları adını taşıdığı yolunda bir kaydın bulunduğu malumdur. Tahrir defterlerinde bu Çepnilerle ilgili mühim kayıtlar elde edilmektedir.
Yavuz Selim devrinde yazılmış (921-1515-1516) Trabzon sancağı tahrir defterinde Çepnilerin yoğun bir şekilde yaşadıkları yer, “Vilayet-i Çepni” adıyla gösterilmiştir. Buradaki vilayet yöre manasına geliyor. Defterdeki yer adlarından bu yörenin Giresun-Torul ve Görele arasındaki saha olduğu anlaşılıyor. Bilhassa Kürtün kazası tamamiyle Çepniler ile meskundu. Bunla beraber Çepniler Trabzon-Torul ve Vakfı Kebir arasındaki yerlerde de yaşıyorlardı. Viluyet-i Çepnide kurtulmuş, Yenice Hisar, Çandırlu, Enguizlü, Firuzkı, Halkalu, Kara Kilise, Yağmurca, Umurlu, Uzun Dere, Mürsellü, Kunbed, Yakublu, Koş Doğan, Köknar, Bozca, Çatışkı ve Çatak gibi pek çoğu Türkçe adlar taşıyan 59 köy görülmektedir. Bu köylerde yaşayan Çepniler yaylalara çıkıp inmekle beraber tamamiyle toprağa bağlanmışlardır. Onlar, ekserisi veya hepsi evvelce müsellem: idiler. Müsellem, bilindiği gibi Türk köylülerinden oluşan atlı askerler olup seferlere katılırlardı. Buna karşılık bütün vergilerden “muaf ve müsellem” idiler. Fakat zikredilen tahrir defterinde, Anadolunun pek çok yöresinde olduğu gibi, Çepni köylülerinin de müsellemlik görevine son verilerek “raiyyet” yani vergi veren köylüler durumuna düşürülmüş oldukları görülür. Bununla ilgili olarak Vilayet-i Çepnide tımar sistemi genişletilmiştir. Dirlik sahipleri Çepnilefden olup çoğunun veya hepsinin beyler zümresinden oldukları anlaşılıyor. Mesela Busatlu zeameti, Çepni beylerinden Mehmed Beğ oğlu Ali Yar Beğin tasarrufunda olduğu gibi, Mehmed Beğ’in Halil, Ali Han, Himmet ve Nasuh adlı oğulları da tımar sahibi idiler. Yine Çepni beylerinden Aydın Beğ oğlu İbrahim, Mehmed Bey oğlu Habil, Piri Beğ oğlu Busad (Ebu Sai’d) da yörenin sipahilerinden idiler.
Çepniler arasında din ve tarikat adamları da az değildi. Bu manevi şahsiyetlerin en saygı değer olanı da Yakub Halife idi. Yakub Halife’nin akrabaları ve camii için Çepnilerin beyi olan Süleyman Beğ dört köyün gelirini vakf ettiği gibi, Trabzon sancak beyi İmrahor Bıyıklı Mehmed Beğ de yine Yakub Halife ve akrabaları için vakıf tesis etmiştir. Süleyman Halife adlı diğer bir Çepni tarikat adamının da sarp bir boğazda köprü yaptırdığını da biliyoruz. Bundan başka yine Çepnilere mensup bazı şahısların da Giresun, Ordu ve Tirebolu camilerinde imamlık, hatiblik ve cüzhanlık vazifelerinde bulundukları görülüyor.
Yine Yavuz Selim devrinde Trabzon’un doğusundaki dirliklerden bazdan da Çepnilerin elinde idi. Fakat Çepnilerin Trabzon’un doğusundaki yerlerde ve bilhassa Rize bölgesinde yerleşmeleri sonraki yüzyıllarda olmuştur. Gerçekten Çepniler karada ve denizde yiğitçe mücadeleler vererek oralarda da kalabalık topluluklar halinde yurt tutmuşlardır. Bilhassa Rize şehri ve bölgesinde Çepniler yoğun bir şekilde yerleşmişlerdir. Şimdi Rize şehri ve bölgesinde sadece Türkçe konuşulmasının sebebi bu yoğun Çepni yerleşmesidir. Zamanımızda Rize bölgesindeki köylerde Çepni adlı ailelere rastlandığı gibi, Çepni, bu yörede “yiğit”, “gözü pek”, “cesur ve çetin” adam manasına geliyor. Hatta Çepnilerden bir kısmı ilerleyerek Batum bölgesine gelip orada yurt tutmuşlardır. Onların torunlarının milli kültürlerini koruyarak orada yaşadıkları bize haber verilmiştir.
Vilayet-i Çepnideki köylerde oturan Çepniler arasında Osman, Ömer, Bekir adlarını taşıyan şahıslar sıkça görülür. Bu husus Trabzon Çepnilerinin Sünni mezhebinde olduklarına hükmetmek için yeterli bir delildir. Fakat 973 (1565) tarihli Trabzon sancağı beyine yazdan bir hükümde yukarı Canible (yani İran’la) münasebette bulunanların gizlice tutulup gönderilmeleri isteniyordu.
Yine Kanuni devrinde Doğu-Anadolu’da, hatta Irak’taki kalelerde gönüllü gediğinde vazife gören epeyce Çepni bulunduğu anlaşılıyor. Bunların çoğu Trabzon ve Canik Çepnilerinden idi. Bu Çepnilerin bazdan İran harbinde Safeviler için casusluk yaptıklarından ve hatta çokluk bulundukları Erciş kalesini de düşmana teslim ettiklerinden, 976 (1568) yılında Van beğlerbeğisine hüküm gönderilerek Van, Erciş, Ahlat ve Bidlis kalelerinde, bir adam kalmamak üzere, bütün Çepnilerin çıkarılmaları emredilmiştir. Aynca 984 (1585)’de Anadolu’daki bütün beğlerbeğiler ile Şam, Bağdad ve Revan beğler-beğiliklerine yollanan hükümlerde Çepni, Tat ve Kızıl Başlara dirlik verilmemesi yazılmıştır3. 975 (1567) yılında Bayburd alaybeğisinin de Çepnilerden olduğunu biliyoruz.
4. Dulkadırlı:
Dulkadırlı eli arasındaki Çepni varlığı ehemmiyetsiz olup, 34 vergi nüfuslu küçük bir oymaktır. Aynı bölgede yani Maraş bölgesinde bu adda bir de kale vardı.
5. Boz-Ok:
XVI. yüzyılda küçük (42 vergi evi) bir Çepni oymağı da Boz-Ok’ta yaşıyordu. Aynı bölgede Çepni adlı bir köy de görülmektedir ki, bu köy Kızıl-Koca boy beğisi İsa Beğ’in yurtlarından biri idi.
XVII. yüzyılda Yeni-İl teşekkülleri arasında görülen Dil-Çepni adlı bir oymağın eskiden hangi topluluk arasında bulunduğu meçhuldur.
6. Adana:
925 (1519) yılında Adana’nın San-Çam yöresinde küçük bir Çepni oymağı yaşamaktadır.
7 .At-Çeken:
At-Çekenler arasında, Eski-İl ve Turgut yörelerinde de bu boya mensup bazı oymakların yaşadığı görülüyor.
I. Selim devrinde Eski-İl’deki Çepnilerin mühim bir kısmı Çanak, Düzmüş, Arık-Ardu Girmasun, Elgen-Argı ve Ali-Han Argı adlı köylerde yerleşmiş bir halde bulunuyor. O zaman bunlardan ancak 27 vergi evli bir obanın eski yaşayışını devam ettirdiği görülüyor. Bu oba Bezirci ve Kan Taş ekinliklerine sahib idi. m. Murad devrinde (1574-1595) de bu oba hala eski yaşayışını bırakmamıştı.
Turgud yöresindeki Çepni oymağına gelince, bu oymak, I. Selim devrinde 44 vergi evine sahip idi. Bayırca-Kuyu, Çukur-Hisar ve Duraklı adlı ekinliklerin bu oymağın yurdu olduğu kaydediliyor. Bu ekinliklerden Bayırca-Kuyu XVI. yüzyılın sonlarına doğru bir köy haline gelmiştir.
Yine bu zamanda yukarıdaki oymaktan ayn, nüfusu az olmayan bir Çepni oymağı görülmektedir. Bu oymak Turgut kazasından ifraz edilmiş Mahmudlar adlı yöredeki Abbas, İblis (?)-Hisar, Pazarcık ve Susuzca köylerinde oturmaktadır.
8. Koç Hisar (Şerefli):
Bugün Ankara’ya bağlı Koç-Hisar (Koş Hisar- Çift Hisar) kazasında XVI. yüzyılın başlarında yaşayan oymakların bazdan İç-İl’den, bazdan da Adana bölgesinden gelmişlerdir. Bunlardan biri de Run-Guş (Urun-Guş) oymağı olup, Adana’nın Saru-Çam yöresinden geldiği anlaşılıyor. İşte bu oymak arasında 133 vergi nüfuslu bir Çepni teşekkülü de görülmektedir. Biraz yukarıda Adana’nın Saru-Çam yöresinde küçük bir Çepni oymağının yaşadığı söylenmişti.
9. Hamid:
Yine XVI. yüzyılda Hamid sancağının Göl-Hisar kazasında da 70 vergi nüfuslu bu adda bir oymak yaşamakta idi.
10. Çorum:
XVI. yüzyılda Çorum’a bağlı Alp-Oğuz adlı bir köyde Çepni-Özü adlı bir cemaat, yani bir oymak görülmektedir. Bu çok küçük cemaatin adını Çepni-Özü (Çepni vadisi) adlı bir yerden aldığı görülür.
İşte Türkiye’deki Çepnilere dair elde edilebilen bilgiler bunlardan ibarettir. Bu bilgiler daha önce de belirtildiği gibi Çepniler’in tarihimizde en önemli rol oynamış Oğuz boylarından biri olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
11. İran Çepnileri:
Yukarıda İl-Aldı Beğ’in buyruğunda Ak-Koyunlu hizmetinde bulunan Çepnilerden bahsedilmişti. Ak-Koyunlular’ın halefi olan Safeviler’in dayandığı Türk teşekkülleri arasında da Çepniler görülmektedir. Ancak bunlar kalabalık değillerdir. Bu yüzden de ikinci derecedeki oymaklar arasında yer almışlardır.
Tahmasb devrinde korucular yani Safevi hassa askeri arasında Çepniler de bulunmakta idi. Yine Tahmasb’ın ilk hükümdarlık yıllarında Çepnilerden Maksud Beğ’i tanıyoruz. Rumlu Hasan Beğ 953 (1546) yılında Gürcistan’a, yapılan bir sefere Çepni korucularının Şah-Kulu ile yaptıkları bir baskını anlatmaktadır. Yine Çepnilere mensup Şah Ali Sultan adında bir beyin 955 (1548) yılında Van hakimi bulunduğunu ve Kanuninin burayı kuşatması üzerine şehri ona teslim ettiğini öğreniyoruz. Yine bu hükümdar devrinde Çepnilerden Süleyman Çelebi Urmiye hakimi idi. Süleyman Çelebi aynı yılda (955) Kürdistan üzerine yaptığı bir alanda başarısızlığa uğramış ve kendisi de Ekrud tarafından öldürülmüştür. Kara-Bağ beğlerbeğisi Kaçar Ziyad-oğlu Şah-Verdi Sultan ile Gürcü beylerinden biri arasında 963 (1556)’de yapılan bir vuruşmada Çepni Muhammed Beğ de bulunmuş ve yararlık göstermiştir.
İran Çepnilertnin Trabzon ve Canik Çepnilerine mensup olduklarını bir kere daha ifade edelim.
DNA Haritam tarafından Türkiye’ye özel satışa çıkarılan Genetik Köken Testi’ni satın almak için tıklayınız.