Yeni yapılan genomik bir araştırma, kafatası şekillendirme uygulaması ve Roma İmparatorluğu’nun çöküşü arasında bir ilişki olup olmadığını inceliyor.
Araştırma, kafatası şekillendirmesinin, Gotlar ve Hunlar gibi “barbar” adı verilen grupların Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından Avrupa topraklarını kontrol altına almada rekabet ettikleri Kavimler Göçü (MS 300-700 dolayları) sırasında kişinin kimliğini beyan etmesinde kullanılmış olabileceğini gösteriyor. Peki, antik DNA arkeologların bu kültürel ilişkilerin tam olarak ne olduğunu belirlemesine yardımcı olabilir mi?
Rus arkeologlarına göre, Kırım’da bir mezarda bulunan ve tuhaf bir şekilde uzamış bir kafatasına sahip olan “uzaylı çocuk” aslında , bir “savaşçı olarak seçilmiş” bir çocuk.
Yapay yollarla uzatılan kafatası, yaklaşık 2000 yıl önce Sarmat bir savaşçı olarak yetiştirilen çocukların özelliğiydi.
Dailymail’de yer alan habere göre arkeologların şaşırtıcı bulgusu, şu an yapım aşamasında bulunan 2,9 milyar sterline mal olan bir köprüye yakın ve bilim insanlarının “uzaylı gömütü” olarak adlandırdığı bir mezar alanında bulundu.
Arkeologlar geçtiğimiz günlerde, Hırvatistan’ın güneyinde, Hermanov vinograd adı verilen bir alanda üç genç erkeğin kalıntılarını içeren olağandışı bir mezar çukuruna rastladı. İncelemeler, gençlerin MS 415 ve 560 yılları arasında gömüldüğünü gösteriyor.

Gençlerden ikisinin kafatasları yapay olarak şekillendirilmiş, ancak mezardaki gizem bununla bitmiyor. DNA analizine göre birlikte gömülen bu üç gencin her biri çarpıcı derecede farklı bir genetik geçmişe sahip. Kafatasında herhangi bir şekillendirme bulunmayan genç Batı Avrasya, uzatılmış ancak yine de yuvarlak kafatasına sahip genç Yakın Doğu, kafatası oldukça uzun olan genç ise Doğu Asya kökenli.
Dünyanın önemli akademik dergilerinden biri olan PNAS’ta yayınlanan son araştırma, bu kafataslarının Hun gelinlerine ait olduğunu aktarıyor. Öte yandan kafataslarının bu sivri şekle bir kaza sonucu gelmediği, doğuştan itibaren dikkatlice bağlandıkları ve kafatasları sertleştikçe kendine özgü görünümlerini korudukları ortaya çıktı. Ayrıca kafatası örnekleri elde edilen Hun kadınlarının, kahverengi gözlü ve kahverengi ya da sarı saçlara sahip oldukları elde edilen bir diğer bulgu durumunda bulunuyor.
Zagreb, Antropolojik Araştırma Enstitüsü’nden yazar Mario Novak, “Antik DNA sonuçlarını aldığımızda çok şaşırdık. Avrupa’nın bu kısmında farklı gruplardan insanların birlikte yaşayıp birbirleriyle yakından etkileşim kurdukları aşikar. Belirli bir kültürel gruba mensubiyetin göstergesi olarak kafatası şekillendirme uygulamasını yapmış olabilirler” diyor.
Kafatasının şekil değişikliği oluşturulması için bebekliğin ilk dönemlerinden itibaren bağlanmasına dayanan yapay kafatası şekillendirmesi, en az Neolitik dönemden beri tüm dünyada görülen bir uygulama.

Cambridge Üniversitesi’nden Avrupa’daki kafatası deformasyonları üzerinde araştırmalar yapan arkeolog Susan Hakenbeck’in belirttiğine göre yapay kafatası deformasyonu Avrupa’da, MS 2. ve 3. yüzyıllarda, Karadeniz çevresinde karşımıza çıkıyor, 4. ve 5. yüzyıllarda zirvesine ulaşıyor ve 7. yüzyılın sonlarında ortadan kayboluyor.
Novak’ın bildirdiğine göre Hırvatistan’da, Hermanov vinograd’ın dışında yapay olarak şekillendirilmiş yaklaşık bir düzine kafatası bulundu, ancak bu kafatasları üzerine yapılan bilimsel incelemeler henüz yayımlanmadı.
Hunların katkısı
Novak ve meslektaşları bulgularının, yapay kafatası şekillendirmesini Orta Avrupa’ya Hunların tanıttığı teorisini desteklediğini düşünüyor.
Novak, “Antik DNA sonuçlarına dayanarak, Orta Asya insanlarının, muhtemelen Hunların, Avrupa’nın bu kısmında bulunduğuna dair ilk kez fiziksel ve biyolojik delil elde ettik.” diyor.
Hunların asıl vatanının neresi olduğu arkeologlar arasın uzun yıllardır süregelen bir tartışma konusuyken bazı araştırmacılar, Hunların Orta Asya’dan değil Karadeniz’in kuzeyinden geldiğini öne sürüyor.
Genetik bilgi, Hermanov vinograd’da bulunan kafatası uzatılmış genç erkek gibi geçmişte yaşamış belirli bir bireyin Hun olup olmadığını kanıtlayamıyor.
Novak, “Antik DNA’ya dayanarak bir kişinin Ostrogot veya Hun olduğunu söyleyebiliyoruz diyemem. Bu, insanların kendilerini nasıl hissettikleriyle de alakalı, oldukça öznel bir durum” diyor. Novak’a göre bunu yazılı kaynak olmadan söylemek mümkün değil, Hunların bu konuda bıraktığı yazılı bir kaynak ise yok.

Yapay olarak şekillendirilmiş kafataslarının Avrupa ve Avrasya’daki yayılımını inceledikten sonra Hunlar ve bu uygulama arasında bariz bir bağlantı olmadığı sonucuna varan Hakenbeck, “Uygulamanın Avrupa’ya Avrasya bozkırlarıyla kurulan bağlantılar aracılığıyla gelmiş olması muhtemel. Hunların buna katkısı olmuş olabilir, ancak bunda payı olan yalnızca onlar değildi.” diyor.
Daha şaşırtıcı hikâyeler
Gençlerin aynı mezara neden ve nasıl gömüldüğü gizemini koruyor. Hermanov vinograd büyük bir Neolitik yerleşim, ancak civarda Kavimler Göçü dönemine ait herhangi bir yerleşim bulunmuyor.
Novak özel olarak yapılan mezarın daha büyük, kurulu bir mezarlığın parçası olmadığını; başka bir yerde yaşayan göçebe bir toplulukla veya bir grup insanla bağlantılı olabileceğini söylüyor. Gençlerin son yıllarında benzer bir beslenme şekline sahip olması bir süre aynı yerde yaşadıklarını gösteriyor. At ve domuz kemikleriyle gömülen gençlerin asıl ölüm nedeni bilinmiyor. Bütünlüğünü koruyamamış iskelet kalıntılarında şiddet sonucu ölüme dair herhangi bir iz bulunmasa da araştırmacılar gençlerin bir tür ritüel sırasına öldürülmüş veya veba ya da çabuk ölüm getiren başka bir hastalıktan ölmüş olabileceğini düşünüyor.

Stony Brook Üniversitesi’nden genetik bilimci Krishna Veeremah, “Dikkat edilmesi gereken nokta bunun küçük bir örnek olması. Sadece tek bir mezardan bahsediyoruz ve ne olduğu hakkında pek fazla bilgimiz yok. Ancak, durum böyle olsa bile vaka son derece ilgi çekici.” diyor.
Geçtiğimiz yıl Veeramah ve meslektaşları Kavimler Göçü döneminde Almanya’nın güneyine gömülen yapay kafatası şekillendirmesine sahip kadınların DNA’sını analiz etti. İçlerinde Doğu Asya kökenliler de bulunan kadınların genetik geçmişi oldukça çeşitli. Bu çeşitliliğe sunulan olası açıklamalardan biri de yapay kafatası şekillendirmesine sahip kadınların doğuya evlilik yoluyla göç ettiği şeklinde. Hakenbeck’e göre Avrupa ve batı Avrasya’da yapay olarak deforme edilmiş kafatasına sahip olanların çoğu, ikiye bir oranında kadın.
Novak araştırmacıların yapay kafatası deformasyonu uygulayan insanların nereden geldiğine ilişkin daha detaylı ve daha net bilgiler elde edeceğini ve böylelikle uygulamanın belirli bir kültürel gruba mensubiyetin göstergesi olup olmadığının anlaşılacağını söylüyor.
Kafatasları yapay olarak şekillendirilmiş insanların DNA’ları üzerine yapılmış pek fazla araştırma bulunmuyor. Viyana Üniversitesi’nden araştırma yazarı Ron Pinhasi, Avrupa’daki Kavimler Göçü döneminin antik DNA incelemelerinin kapsamına tam olarak girmediğini belirliyor.
Durumu “Genetik bilgi açısından, 5.000 yıl önce Avrupa’da ne olduğunu 1.500 yıl önce ne olduğundan çok daha iyi biliyoruz” diyerek açıklayan Pinhasi, işin değişmeye başladığını ve geçtiğimiz 2.000 yıldan DNA örnekleri üzerine daha fazla inceleme yapıldığını bildiriyor.
Pinhasi’ye göre bu incelemeler yoluyla elde edilen bilgiler birleştirildiğinde Kavimler Göçü’nü daha iyi anlayabileceğiz.
National Geographic. Megan Gannon. 21 Ağustos 2019.
Makale: Fernandes, D., Sirak, K., Cheronet, O., Howcroft, R., Čavka, M., Los, D., … & Novak, M. (2019). Cranial deformation and genetic diversity in three adolescent male individuals from the Great Migration Period from Osijek, eastern Croatia. PloS one, 14(8), e0216366.
DNA Haritam tarafından Türkiye’ye özel satışa çıkarılan Genetik Köken Testi’ni satın almak için tıklayınız.