İsveçliler (İsveççe: Svenskar), günümüzdeki en kalabalık Viking ulusu. II. Dünya Savaşı‘na kadar fazla göç almayan İsveç, savaş sonrası dönemde çalışmak ve yerleşmek üzere ülkesine yönelik bir akınla karşılaştı. 1980’lerde kuralların sıkılaşmasıyla işçi göçünde azalma yaşandı. Yine de 1980’lerden beri yaşanan göçler uluslararası ortalamanın üstündedir. Kültürel anlaşmazlıklar nedeniyle İsveç’te yabancı düşmanlığına yönelik akımlar gelişmiştir. Buna karşın, İsveç Hükûmeti etnik şiddetin engellenmesi ve yabancıların toplumla bütünleşmesinin sağlanmasına yönelik sıkı önlem paketleri yürürlüğe koymaktadır.
İsveç Avrupa‘daki İskandinavyayarımadasında yer alan bir ülkedir. Ülkenin sınır komşuları batı ve kuzeyden Norveç, doğudan ise Finlandiya‘dır. İsveç bunun dışında güneyinde yer alan Öresund Köprüsü ile Danimarka‘ya bağlıdır.
Yaklaşık 450.295 km² olan yüzölçümüyle İsveç, Avrupa Birliği ülkeleri arasında en büyük üçüncü ülkedir. Ülkenin toplam nüfusu 10.182.291 milyon olup yoğunluk bakımından 23 insan yaşamaktadır. Ancak nüfus yoğunluğu güneye doğru gidildikçe ivmeli şekilde artar. Ülkedeki halkın %85’i kentlerde yaşar.[4] İsveç’in başkenti aynı zamanda ülkedeki en büyük kent olan Stokholm‘dür. Başkentte 1,3 milyonu merkezde olmak üzere 2 milyon insan yaşar. Ülkenin diğer büyük kentleri sırasıyla Göteborg ve Malmö‘dür.
İsveç, meclis sistemine sahip, meşruti monarşi ile yönetilen bir ülkedir. Ekonomi bakımından gelişmiş bir ülke olan İsveç, The Economist‘in Demokrasi İndeksi‘ne göre birinci sırada olup, Birleşmiş Milletler‘in İnsani Gelişme Endeksi‘ne göre de yedinci sıradadır. Ülke bunun yanında 1 Ocak 1995 tarihinden beri bir Avrupa Birliği ülkesidir.
İsveç, Ortaçağ‘dan beri bağımsız ve tek bir ülkedir. Modern merkezi yönetim ise ilk defa 16. yüzyılda Gustav Vasa‘nın kral oluşuyla başladı. 17. yüzyılda ülke İsveç İmparatorluğu’nu kurmak adına genişletildi. Ancak İskandinavya dışında fethedilen yerlerin büyük bir kısmı 18. ve 19. yüzyıllarda kaybedildi. İsveç’in bugün Finlandiya’da kalan doğu yarısı 1809’da Rusya tarafından ele geçirildi. İsveç’in yer aldığı son savaş ise 1814 yılında gerçekleşti. Bu savaş, İsveç’in, komşusu Norveç‘i tek bir ülke altında birleştirmeye zorlamasıyla baş gösterdi. Kurulan birlik 1905 yılına kadar sürdü. 1814’ten beri İsveç, barış politikası izlemekte ve savaşa dayanmayan bir dış ilişkiler siyaseti gözetmekte, çıkan çoğu savaşta tarafsız kalmaktadır.[5]
Etimoloji
Aspa, Södermanland‘daki bu dikilitaş, İsveç’i (suiþiuþu) ifade eden en eski yerel kaynak olup 11. yüzyıla kadar uzanmaktadır.
İsveç ismi Eski İngilizce‘de yer alan Sweoðeod sözcüğünden türetilmiştir. (Eski Nors dili Svíþjóð, Latince Suetidi) Bu sözcük de Sweon/Sweonas sözcüklerinden türemiştir. (Eski Nors dili Sviar, LatinceSuiones) İsveç isminin İsveççe karşılığı olan Sverige aslen Götaland‘daki Gotlar dışında “İsveçlilerin Ülkesi” anlamını taşımaktadır.
Sweden adının değişik yazımları birçok diğer ülkede İsveç adının karşılığı olarak kullanılmaktadır. Danca ve Norveççe‘de İsveç’teki gibi Sverige adı kullanılır. Fin-Ugor dillerinde bu kalıplardan farklı bir isim kullanılır: İsveç’in Fincedeki karşılığı Ruotsi, Estonca‘daki karşılığı ise Rootsi şeklindedir. Bu farkın Uppland — Roslagen bölgelerinde yaşayan Ruslar‘dan kaynaklandığı sanılmaktadır.
İsveçli (Swede) ve dolayısıyla İsveç adının (Sweden) Proto-Cermence birinin sahip olduğu anlamına gelen Swihoniz kökünden geldiğini öne sürenler varsa da bu yaygın olarak desteklenmeyen bir görüştür.[6]
Tarih
Tarih öncesi
İsveç’in tarih öncesi dönemi yaklaşık MÖ 12000’li yıllara uzanan Allerød salınımı dönemine kadar uzanmaktadır. Eski Taş Çağı sonlarında rastlanan Bromme Kültürü‘ne ait ren geyiğiav kamplarına ülkenin en güneyinde bir buz kenarında rastlanmıştır. Bu dönemdeki halk, avcı-toplayıcı olarak yaşayan ve taş teknolojisiyle avlanan bir grup insandan ibarettir.
Tanum, Bohuslän‘dan kaya oymaları. Bu tür oymalar İskandinavya’da rastlanması en sıradan olan tarihi bulgulardır. Bunlardan birkaç bin tanesi de yalnızca İsveç’te bulunmuştur.
Tarım, hayvancılık, ölü gömme törenleri ve işlemeli çömlekler MÖ 4.000 civarında Avrupa‘dan geçen Funnel Beaker kültürü ile yerleşti.
İsveç’in güneyi, hayvancılık ve tarımsal açıdan İskandinav Tunç Çağı Kültürü alanının parçası oldu, bunun en önemli nedeni İsveç’in bu kültürün merkezi olan Danimarka’nın yakın çevresinde olmasıydı. Dönem, yaklaşık MÖ 1700 yıllarında Avrupa‘dan tunç ithalatının başlamasıyla başladı. Bakır madenciliği bu dönemde henüz varolmadığından ve İskandinavya’da kalay madeni bulunmadığından bütün metallerin ithal edilmesi gerekiyordu.
İskandinav Tunç Çağı tamamen şehircilik-öncesi idi, insanlar küçük köylerde tek katlı ahşap uzun-evler (en:long-house) bulunan çiftliklerde yaşıyorlardı.
Roma işgali haricindeki İsveç’in Demir Çağı, bilinen sayısı yaklaşık 1100 olan taş yapı ve manastırları ile dikkat çeker. Bu dönemin çoğu protohistoriktir (en:proto-history), yani yazılı kaynaklar vardır fakat inanılırlığı düşüktür. Yazılı malzemelerden arta kalan parçalar, ya söz konusu zamandan çok sonraları uzak bölgelerde ya da yerinde ve çağında ama son derece kısa yazılmıştır.
İklimin çok kötüleşmesi çiftçileri kışları sığırları kapalı tutmak zorunda bıraktı, bu da yıllık gübre birikimine yol açtı, böylece gübre ilk kez sistematik olarak toprak iyileştirilmesi için kullanılabildi. İmparatorluk sınırlarını Ren‘den Elbe‘ye kadar genişletmeyi amaçlayan Roma girişimi 9’da, Cermenler tarafından Teutoburg Ormanı Savaşı‘nda pusuya düşürülen Publius Quinctilius Varuskomutasındaki Roma lejyonlarının mağlup edilmesiyle durduruldu. Bu tarihlerde, Romalılar ile artan ilişkinin sonucu olarak, İskandinavya’nın kültür ortamında önemli bir değişiklik yaşandı.
2. yüzyıldan itibaren, güney İsveç’in tarımsal arazilerinin çoğu düşük taş duvarlarla parsellere ayrıldı. Arazileri daimi tarla ve çayırlara böldüler; duvarın bir tarafında kış için biriktirilmiş yemler, ve diğer tarafında sığırların otladığı ağaçlık dış arazi vardı. Bu peyzaj düzeni ilkesi 19. yüzyıla kadar sürdü. Roma Dönemi’nde ayrıca, ülkenin kuzeyinin üçte ikisinin Baltık kıyılarına kadar uzanan tarımsal yerleşiminin ilk büyük çaplı genişlemesi görüldü.
İsveç, 98’de Tacitus‘un Germania adlı kitabı ile proto-historik döneme girer. Germania 44, 45‘te İsveçlilerden, her iki ucunda da pruva olan gemilere (viking yelkenlisi) sahip, Suiones adlı güçlü bir kabile olarak bahsedilir. Hangi kralların (kuningaz) bu Suiones kabilesini yönettiği bilinmese de İskandinav mitolojisinde MÖ son yüzyıla kadar uzanan efsanevi ve yarı-efsanevi kralların adı geçer.[kaynak belirtilmeli] İsveç’in kendi yazılı eserleri ise 2. yüzyılda güneydeki İskandinav elitler tarafından icat edilen Runik yazı ile başlar.[kaynak belirtilmeli] Fakat Roma Döneminden günümüze ulaşan runik yazıların tümü eşyaların üzerindeki kısa parçaladır. Erkek adlarının çoğuna bakarak güney İskandinavya insanlarının bu dönemde Proto-Nors (İsveççenin ve diğer Kuzey Cermen dillerinin atası olduğu varsayılan dil) konuştuğu düşünülmektedir.[kaynak belirtilmeli]
6. yüzyılda Jordanes, Scandza‘da yaşayan Suehans ve Suetidi adında iki kabileden bahseder.[kaynak belirtilmeli] Bu iki adın da aynı kabileye ait olduğu düşünülmektedir.[kaynak belirtilmeli]Jordanes’in yazılarına göre, Suehansların aynı “Thyringi” kabilesi gibi çok iyi atları vardır (alia vero gens ibi moratur Suehans, quae velud Thyringi equis utuntur eximiis). Snorri Sturluson, çağdaşı İsveç kralı Adils‘in (Eadgils) zamanının en iyi atlarına sahip olduğunu yazmıştır.[kaynak belirtilmeli] Suehanslar, Roma pazarı için siyah tilki derilerinin tedarikçileriydi. Jordenes’in verdiği Suetidi adının, Svitjod‘in o zamanlardaki Latince biçimi olduğu düşünülmektedir. Gene Jordenes, Suetidi’lerle beraber aynı soydan gelen Danların en uzun erkekler olduğunu yazar ve sonra da aynı boyda olan diğer İskandinav kabilelerinden bahseder.
Vikingler ve Ortaçağ
İsveç’te Vikinglerin dönemi 8. ve 11. yüzyıllar arasında yaşandı. Bu dönemde İsveçlilerin, doğu İsveç’e genişlemeye başladığı ve güneyde Gotlar ile birleştiği düşünülmektedir.[7] Aynı şekilde İsveçli Vikinglerin ve Götlandlıların yoğun olarak bugünkü Finlandiya‘ya yakın olan güney ve doğu kesimlerde yaşadığına ve düzenli olarak Baltık ülkelerine, Rusya‘ya, Beyaz Rusya‘a, Ukrayna‘ya ve hatta Bağdat‘a kadar göç ettikleri bilinmektedir.[kaynak belirtilmeli] Vikingler bu göç yolları üzerinden Dinyeper nehri aracılığıyla o dönemde Konstantinopolis olarak bilinen İstanbul‘a kadar giderek kenti birkaç kez istila ettiler. Vikinglerin bu savaşçı yetenekleri Bizans yönetimince anlaşılınca, imparator Theophilos onlara kendi kişisel koruması olmalarını teklif etti. Bu topluluğa günümüzde Varangyan adı verilmektedir. Zamanında Rus olarak bilinen İsveç Vikinglerinin, Kiev Ruslarının da atası olduğu bilinmektedir. Arap gezgin İbn Fadlan, bu Vikingleri şu şekilde betimledi:
“ | Rusları ticari yolculuklarından dönüp İdil Nehri‘nin yakınında konakladıklarını gördüm. Daha önce hiç bu kadar mükemmel fiziksel özellikte bir halkı gördüğümü hatırlamıyorum. Hurma ağacı gibi upuzun, sarışın ve al yanaklılar. Kıyafetleri ne tünik ne de kaftan; özellikle erkeklerin giydiği giysiler, vücutlarının bir yüzünü baştan başa kaplıyor ve yalnızca bir elinin açıkta kalmasına izin veriyor. Her adamın bir baltası, bir kılıcı ve bir bıçağı var. Üstelik tüm bunları sürekli yanlarında taşıyorlar. Kılıçları geniş olup, girintili çıkıntılılar. Bu özellikleriyle Frenklere benziyorlar.[8] | „ |
Bu İsveçli Vikinglerin maceraları İsveç’teki birçok dikilitaşta anlatılmış olup özellikle Yunanistan Dikilitaşları ve Varangyan Dikilitaşları‘nda işlenmiştir. Bunun yanında Vikinglerin batıya doğru yaptığı önemli seferler de mevcuttur. Bu seferlerin birçoğu İngiltere Dikilitaşları‘na işlenmiştir. Bilinen en son Viking göçleri, Hazar Denizi‘nin güney yakası olarak bilinen ve genelde Abbasi Devleti anlamına gelen Serkland‘a doğru gerçekleşti. Bu göçte sağ kalanların isimleri Ingvar Dikilitaşları‘na işlenmiştir. Bu göçte yer alan diğer Vikinglere ne olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber hastalıktan öldükleri düşünülmektedir.
İsveç’te krallığın ilk olarak ne zaman ve nasıl kurulduğu bilinmese de Svealand (İsveç) ve Götaland (Götland) ülkelerini yöneten İsveç krallarının listesi kaynaklara işlenmiştir.[kaynak belirtilmeli] Bu liste ilk kral Galip Erik ile başlamaktadır. Bu dönemden önce farklı kabileler olan İsveçliler ve Gotların tam tarihi bilinmese de sürekli olarak savaştıkları ve bu savaşları anlatan destanların 6. yüzyıla kadar uzandığı düşünülmektedir.
İskandinav Viking tarihinin ilk zamanlarında, bugün İsveç’te yer alan Skåne‘deki Ystad ve Gotland‘daki Paviken kentleri birer ticaret merkeziydi. Özellikle Ystad’da rastlanan kalıntılar, şehirde 7. ve 8. yüzyıllarda pazarların bulunduğunu göstermiştir.[9] Paviken’de ise 9 ilâ 11. yüzyıllar arasında, dönemin Baltık kentleri arasında önemli yere sahip bir ticaret merkezinin olduğu bilinmektedir. Bölgede rastlanan kalıntılara bakıldığında Vikinglerin bu yörede gemi tersaneleri ve el sanatı pazarları kurduğu söylenebilmektedir. Yine aynı bölgede, o dönemde yüklü miktarda gümüş çıkarıldığı bilinmektedir. Bu nedenle Gotlar gümüşü en çok biriktiren ve işleyen halklardan biri haline gelmiştir.[9]
St. Ansgar, 829 yılında Hristiyanlık dinini İskandinavya’ya taşıdı. Ancak bu yeni dinin, yerel din olan paganizmin yerini alması 12. yüzyılakadar sürdü. 11. yüzyılda Hristiyanlık bölgede en yaygın din konumuna geldi ve 1050 yılından itibaren İsveç bir Hıristiyan ülke olarak anılmaya başlandı. 12. ve 15. yüzyıllar arasında İsveç, iç karışıklıklarla ve diğer İskandinav ülkelerinin saldırılarıyla uğraştı. Ancak yine de İsveç kralları sınırlarını genişleterek bugünkü Finlandiya‘yı İsveç sınırları içine kattılar ve Ruslarla savaştılar.[10]
14. yüzyılda İsveç’te hıyarcıklı veba salgınlarıyla beraber Kara Ölüm kendini gösterdi. Buna rağmen bu dönemde İsveç diğer Avrupa ülkelerine oranla gelişimini daha hızlı sürdürdü. İsveç’in birçok kenti daha üst düzey haklar elde ederken Hansa Birliği‘nden Alman tüccarları, halk tarafından örnek alınmaya başlandı. Bu tüccarlar o dönemde çoğunlukla Visby çevresinde yaşamaktaydı. 1319 yılında İsveç ve Norveç, kral Magnus Eriksson‘un yönetimi altında birleşti. Yine 1397’de kraliçe I. Margaret, İsveç, Norveç ve Danimarka’nın Kalmar Birliği adı verilen tek bir güç altında birleşmesine etki etti. Fakat Margaret’ten sonra gelen Danimarkalı yöneticiler, İsveç soylularını kontrol edemediler. Asıl güç, çoğunlukla Sture ailesinden çıkan kral vekillerinin elinde kaldı. Danimarka kralı II. Kristian, 1520’de Stokholm‘deki İsveç soylularına karşı bir katliam yapılması konusunda ordusuna emir verdi. Bu olay Stockholm Katliamı olarak bilinmektedir. Bu olaydan sonra İsveç soyluluğu sarsıldı ve halk Gustav Vasa‘yı kral olarak başa geçirdi. 6 Haziran 1523’te gerçekleşen bu olay, çağdaş İsveç’in kurulduğu gün olarak kabul edilip her yıl İsveç’te resmî bayram olarak kutlanmaktadır. Kuruluşundan kısa süre sonra İsveç’te Katolik mezhebi eriyerek Protestanlık mezhebine geçiş süreci başladı.
İsveç İmparatorluğu
17. yy‘de İsveç, Avrupa‘da bir süper güç durumuna geldi. İsveç İmparatorluğu’nun kuruluşundan önce son derece yoksul, düşük nüfuslu ve az bilinen bir kuzey ülkesi olan ülkenin elinde bir özel güç, ün ya da kaynak yoktu. İsveç, bu kötü durumundan kral Gustav II Adolf döneminde kurtuldu. Özellikle Rusya‘dan, Lehistan-Litvanya Birliği‘nden ve Otuz Yıl Savaşları‘ndan aldığı topraklarla yavaş yavaş tanınmaya başladı. Bu askeri başarılar sayesinde İsveç İmparatorluğu, 1721’deki yıkılışa kadar Protestanlık mezhebinin ana merkezi oldu.
Gustav Adolf‘un Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ile yaptığı savaş sonunda bu devlette ağır yaralar açan İsveç, Otuz Yıl Savaşları’nda Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun büyük bir nüfusunu öldürdü. Bu süreçten sonra önemini iyice yitiren Kutsal Roma’nın elinde bulundurduğu bölgelerin yarısı İsveç’e geçti. Başta kendini yeni bir Kutsal Roma kralı ilan etmeyi amaçlayan Gustav Adolf, 1632’deki Lützen Savaşı‘nda yenilince, bu amaç gerçekleşmedi. Nördlingen Savaşı sonrasında İsveç yenilince, İsveç’i destekleyen Cermen kabilelerinin İsveç’e olan güveni sarsıldı. Bu Cermen bölgeleri, teker teker İsveç ile savaşarak bağımsızlıklarını ilan etti. Bu olayın sonucunda İsveç’in sadece birkaç güney Baltık bölgesinde bölgesi kaldı: İsveç Pomeranyası, Bremen-Verden ve Wismar.
17. yüzyılın ortalarında İsveç, Avrupa‘da sahip olduğu yüzölçümü bakımından Rusya ve İspanya‘nın ardından üçüncü büyük ülkeydi. İsveç, 1658 yılında Karl X. Gustav döneminde imzalanan Roskilde Antlaşması ile en geniş sınırlarına ulaştı.[11][12] İsveç’in bu yükselişinin temelinde I. Gustav‘ın 16. yüzyılda ekonomi alanında yaptığı köklü değişiklikler yatmaktadır. Yine Protestanlık mezhebinin yayılmaya başlaması da gelişmeyi arttırdı.[13] 17. yüzyılda ise İsveç sürekli olarak savaşlara sahne oldu. Bunlardan en önemlileri bugünkü Baltık devletlerinin bulunduğu yerde kurulan Lehistan-Litvanya Birliği gibi devletlerle yapılanlardır. Bu savaşlar arasında en belirgin olan ve mağlubiyet ile sonuçlanan Kircholm Savaşı, İsveç’in krallık tarihindeki önemli olaylardan biridir.[14]
Bu süreç, ayrıca kral Karl X. Gustav‘ın Lehistan ve Litvanya üzerine sürekli akınlar yaptığı bir dönemdir. Yarım asır süren sürekli savaşlar sonunda İsveç’in ekonomisi kötüleşmeye başladı. Bu ekonomiyi düzeltmek de XI. Karl‘ın göreviydi. Öncelikle ekonomik ilişkileri yeniden düzenleyen Karl, orduyu da bu doğrultuda düzenledi. Düzelen iç işleri sonunda kral XI. Karl, kendinden sonra başa geçen oğlu XII. Karl‘a dünyanın en büyük ordularından birini miras olarak bıraktı. İsveç’in o dönemdeki en büyük rakibi olan Rusya‘nın ordu sayısı daha fazla olsa da, sahip olduğu savaş ekipmanları bakımından gerideydi.
1700’de yapılan ve Büyük Kuzey Savaşı‘nın ilk çekişmelerinden olan Narva Savaşı‘nda Rusya ağır bir hasar aldı ve İsveç’in Rusya’yı fethetmesi için açık bir fırsat oluştu. Ancak Karl, Rus ordusuyla uğraşmaktan vazgeçerek Lehistan ve Litvanya Birliği ile savaşmayı seçti. Bu savaşlarda Lehistan kralı II August‘u ve Sakson işbirlikçilerini 1702’deki Kliszow Savaşı ile yendi. Bu zaman aralığında Rusya’ya yeniden toparlanma ve güçlenme fırsatı verdi. Lehistan topraklarının işgal edilme başarısından sonra, Karl, Rusya’ya da bir saldırı girişiminde bulunmak istedi. 1709’da gerçekleşen Poltava Muharebesi, buna karşılık Rusya’nın kesin zaferiyle sonuçlandı. Slavlarla yapılan tüm bu çekişmelerin sonunda Rus çarı 1. Petro‘nun savaş teknikleri ve soğuk Rus iklimi yüzünden İsveç ordusunun azalan sayısı bu yenilgide önemli bir etkendir. Üstelik buna Poltava’daki Rus askerlerinin sayıca oldukça fazla oluşu da yenilişin nedenleri arasındadır. Poltava’daki bu yenilgi, İsveç Krallığı için sonun başlangıcı oldu.
XII. Karl, 1716 yılında Norveç‘i ele geçirme planları yapmaya başladı. Ancak 1718 yılında Fredriksten Kalesi‘nde vurularak öldürüldü. İsveçliler askerî anlamda bu olayda yenilmiş sayılmasa da, tüm Norveç planlarının yapısı ve organizasyonu büyük bir sekteye uğradı. Bunun bir sonucu olarak 1721 yılında imzalanan Nystad Antlaşması, İsveç’in imparatorluk sıfatının yok olmasına ve Baltık kıyılarındaki hemen hemen bütün İsveç topraklarının da elden çıkmasına neden oldu. Her ne kadar bu antlaşmadan sonra Büyük Kuzey Savaşı resmen bitmiş olsa da, bu düşüş ve kötüye gidiş sürecinin sonunda Rusya kısa sürede bir imparatorluk halini aldı ve Avrupa’nın gelecek yüzyıllardaki söz sahibi ülkeleri arasında yer aldı.
18. yüzyılda İsveç’in, İskandinavya dışındaki topraklarını onarabileceği kaynağı da kalmamıştı. Bunun sonucu olarak 1809 yılında o zamanki İsveç’in doğusu tamamen Rusya tarafından ele geçirildi. Bu bölge zamanla Rus İmparatorluğu içinde özerk Finlandiya Dükalığı olarak anılmaya başlandı.
İsveç’in Baltık bölgesinde tekrar egemen olma arzusu nedeniyle ülke, Napolyon Savaşları sürecinde, tarihi olarak ülkenin dostu olan Fransa ile bir ittifak oluşturma yoluna gitti. İsveç, Leipzig Savaşı‘ndaki rolü ile Danimarka-Norveç’i, Fransa ile ortak olma yolunda zorladı. Böylece Fransa, İsveç’in yanında Danimarka ve Norveç ile de ortak sayılabilecekti. Tüm bu çabaların sonucunda imzalanan Kiel Antlaşması ile Norveç, İsveç’e bağlanacak, ayrıca Pomeranya bölgesi de İsveç’e teslim edilecekti. Ancak bu antlaşma sonrasında Norveç, sürekli olarak bağımsızlık mücadelesi verdi. Ancak bu istekler XIII. Karl tarafından bastırıldı. Yine aynı kral tarafından Norveç’e 27 Temmuz 1814 tarihinde bir harekat düzenlendi. Bu karşılıklıklar Moss Sözleşmesi‘ne kadar sürdü. Bu sözleşmede İsveç ve Norveç tek bir ülke altında, İsveç’in baskın olduğu bir birlik durumuna geldi. Bu birlik 1905 yılına kadar sürdüğü gibi 1814 yılında yaşanan harekat da İsveç’in şimdiye dek içinde bulunduğu son saldırı savaşı olmuştur.
Modern tarih
18 ve 19. yüzyıllarda İsveç nüfus bakımında büyük bir artışa sahne oldu. 1833 yılında Esaias Tegnér adlı yazar bunu ” barış, aşı (çiçek) ve patates“ şeklinde özetlemiştir.[15] 1750 ve 1850 yılları arasında İsveç nüfusu ikiye katlandı. Bazı uzmanlara göre Amerika Birleşik Devletleri’ne gerçekleşen İsveç göçünün, İsveç halkının kıtlık ve isyanlardan korunmasını sağlayan en önemli unsur olduğu öne sürülmektedir. Özellikle 1880’lerde nüfusun yüzde birinden fazlası aşamalı olarak Amerika Birleşik Devletleri‘ne göç etti.[16] Buna karşılık, İsveç yine de yoksul olarak kaldı. İsveç, başta Danimarka olmak üzere sanayiden dolayı gelişmeye başlayan Avrupa ülkelerine karşılık sanayisi büyük oranda tarıma dayalı olan bir ülkeydi.[16][17] Birçok insan bu dönemde Amerika’yı daha iyi bir yer olarak gördü ve bir milyondan fazla İsveçli, Amerika’ya göç ettti.[18] 20. yüzyılın başında, Amerika Birleşik Devletleri’nin Chicago kentinde, İsveç’in ikinci büyük kenti Göteborg‘dan daha fazla İsveçli yaşamaktaydı.[19] Ayrıca birçok İsveç vatandaşı da başta Minnesota ve Delaware olmak üzere Orta-Batı ABD’ye yerleşti. ABD’nin dışında da Kanada‘ya ve Arjantin‘e yerleşen İsveçlilerin olduğu bilinmektedir.
19. yüzyıldaki yavaş sanayileşme oranına rağmen, birçok önemli tarımsal değişiklik yaşandı. Özellikle bu alandaki yenilikçi atılımlar ve hızlı nüfus artışı nedeniyle tarım, ülkedeki en önemli ekonomik faaliyet oldu.[20] Tarımsal alandaki yenilikçi atılımların başında arsaların çiftçilere verilmesi, tarımsal alanların değerinin arttırılması ve patates gibi yeni ürünlerin halka tanıtılması yer almaktadır.[20] Bunun yanında İsveç’in Avrupa’nın diğer hiçbir tarafından görülmeyen bir şekilde halkını köylüleştirmeye başladı.[21] Bunun bir sonucu olarak İsveç’in siyasi ilerleyişinde tarım, bir simge oldu ve Tarım Partisi (günümüzde Merkez Partisi) gibi siyasi oluşumlara önayak oldu.[22] 1870 ve 1914 yılları arasında İsveç, sanayileşme alanında daha önemli çalışmalara başlayarak tarım dışındaki alanlarda da gelişme gösterdi.[23]
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren halkın taban sınıfı çeşitli girişimlerde bulundu. Çeşitli ticari örgütler, sendikalar ve bağımsız dinî örgütlerin sahne olduğu bu hareketler, İsveç’in günümüzdeki demokratikleşme sürecinde önemli bir katkıya sahip oldu. 1889 yılında İsveç Sosyal Demokrat Partisikuruldu. Tüm bu çalışmaların bir sonucu olarak İsveç, dışa verdiği göçlere bir son vererek, I. Dünya Savaşı öncesinde göç alan bir demokratik ülke halini almaya başladı. İsveç’e geç gelen sanayi devrimi, 20. yüzyılda yoğun olarak kendini gösterdi. İnsanlar köylerden kentlere, çeşitli fabrikalarda çalışmak için göç etti. Ayrıca halkın büyük bir kısmı da sosyalist sendikalara üye oldu. 1917 yılındaki sosyalizme geçiş isteği geri çevrildi ve halka parlamenter sistem tanıtıldı. Bunun sonucunda ülke demokratikleşti.
Dünya Savaşları
İsveç, hem I. Dünya Savaşı, hem de II. Dünya Savaşı‘nda resmen tarafsız olduğunu bildirdi. Ancak özellikle II. Dünya Savaşı’ndaki tarafsızlığı birçok kez tartışılmıştır.[24][25] Almanya‘yı uzun bir süre örnek alan İsveç, bu dönemde dünyada beliren bloklara kayıtsız kalmayı tercih etti.[24] İsveç hükümeti, ülkenin II. Dünya Savaşı sırasında Almanya ile savaşmayacağını beyan ederek birtakım ayrıcalıklar elde etti.[26] Özellikle İsveç, savaş sırasında Almanya’ya çelik ve makine taşımacılığı yapmasıyla bilindi.[27] Ancak İsveç, savaş sırasında Norveç‘in savunmasını da destekledi. Bu bağlamda 1943 yılında Danimarkalı Yahudilerin toplama kamplarından kurtulması için girişimde bulundu. Savaşın bitimine doğru ise birtakım barışçıl girişimlerde bulunan İsveç, birçok toplama kampında özellikle İskandinav ve Baltık Yahudilerini kurtarmak için bazı atılımlar yaptı.[26] Ancak savaşın sonrasında birçok İsveç ve Dünya otoritesi ülkenin bu yıllarda daha fazla insani yardım yapabileceğini ve Nazilerin savaştaki tahribatını daha fazla engelleyebileceğini söyleyerek, ülkenin savaştaki tutumunu eleştirdi.[26]
Soğuk Savaş
İsveç tüm 20. yüzyıl boyunca tarafsızlığıyla bilinse de, Soğuk Savaş döneminde ülkenin ve ülkede bulunan belli başlı otoritelerin Amerika Birleşik Devletleri ile daha ağırlıklı ilişkilerinin bulunduğu, geniş çevrelerce bilinmektedir. 1960’ların başında iki ülke, İsveç’in batı yakasında birkaç Amerikan nükleer denizaltının konuşlandırılması için anlaştı. Aynı yıl, İsveç, ABD ile bir savunma paktı imzaladı. Bu anlaşma bir devlet sırrı olarak kaldı ve 1994 yılında İsveç halkına açıklandı.
Savaşın ardından İsveç, bozulmamış bir sanayi temeline, toplumsal bir dengeye ve birtakım doğal kaynaklara sahipti. Bu sayede ülke, yeniden kurulmakta olan Avrupa’nın gereksinimlerini karşılamak için önemli bir rol üstlendi.[28] Marshall Planı‘nın bir parçası olan İsveç, ayrıca Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü‘ne de (OECD) dahil oldu. Savaş sonrası dönemin çoğunluğunda ülke, İsveç Sosyal Demokrat Partisi (İsveççe: Socialdemokraterna) tarafından yönetildi. Bu partililer, korporatist bir siyaset izleyerek büyük kapitalist şirket ve büyük birlikleri kayırmaya başladı. Özellike İsveç Ticari Birlik Konfederasyonu bunların arasında yer alır.[29] Yine bürokrat sayıları altmışlarda normal düzeyin üstüne çıktı ve seksenlerde aşırı boyutlara erişti.[29] Bu dönemde İsveç, ticarete açık oldu ve uluslararası rekabet altında üretim sektörünü destekledi. Buna bağlı olarak gerçekleşen büyüme, yetmişlere kadar yolunda gitti.
İsveç, 1973–74 ve 1978–79 dönemlerindeki petrol ambargoları neticesinde dünyadaki diğer devletler gibi gerilemeler yaşadı.[30] Seksenlerde İsveç sanayisinin önemli bir kısmı yeniden yapılandırıldı. Gemi yapımı durdurulurken, odunculuk sektörü, çağdaşlaştırılmış kâğıt sektörüyle kaynaştırıldı. Bunun yanında çelik sanayileri arttırılarak özelleştirildi. Son olarak mekanik işçilik robotlaştırıldı.[31]
1970 ve 1990 yılları arasında vergiler arttı ve zamlar baş gösterdi. Bunun yanında İsveç, tam tersine diğer Batı Avrupa ülkelerine oranla daha yavaş gelişti. Çalışanlar için gelir vergisi sınırı %80’e dayandı. En sonunda devlet, ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının yarısından fazlasını harcadı. İsveç, tüm bunlardan dolayı kişi başında düşen gayrı safi millî hasıla bakımından ilk beşteki yerini kaybetti. Yetmişlerin sonundan beri, ekonomik siyaset sürekli olarak Ekonomi Bakanlığı denetmenlerince denetlenmektedir.[29]
Günümüz
Yetersiz kontrol ve buna ek olarak uluslararası piyasalarda resesyon ve anti-işsizlik politikalarından anti-enflasyonist politikalara geçme, emlak sektörü balonunun patlamasına neden olmuş; tüm bunlar sonucunda 1990’ların başında bir mali kriz yaşanmıştır.[32] İsveç’in GSYİHyaklaşık %5 azaldı. 1992’de para birimi değerinde bir dizi değişim vardı, döviz kuru karşısında para biriminin değerini korumak için merkez bankası başarısız bir çaba göstererek kısa yoldan faiz oranlarını %500’e yükseltti.[kaynak belirtilmeli] Kriz süresince toplam istihdam yaklaşık %10 azaldı.[kaynak belirtilmeli] Azalan refah devleti ve kamu servis ve mallarının özelleştirilmesi karşısında, hükümetin yanıtı, harcamaları kesmek ve İsveç’in rekabet gücünü geliştirmek için bir sürü reform başlatmak oldu. Siyasi kurumların çoğu AB üyeliğini destekledi, ve İsveç referandumu 13 Kasım 1994’te, AB’ye katılımın lehine %52’ye 48 olarak sonuçlandı. İsveç, 1 Ocak 1995’te Avrupa Birliği‘ne katıldı.
Soğuk Savaş döneminde, müttefiklerden olmayan İrlanda dışındaki Batı Avrupa ülkeleri, NATO ülkeleri ile güçlü ilişkiler içinde olan AB’nin önceli Avrupa Ekonomik Topluluğu‘na üyeliğin akılsızca olduğunu düşünmekteydi. Soğuk Savaş’ın bitimini takiben, İsveç, Avusturya ve Finlandiya topluluğa katıldı, ancak İsveç yine de euro‘yu kabul etmedi. İsveç, savunma teknolojileri ve savunma sanayii alanında diğer Avrupa ülkeleri ile geniş kapsamlı işbirliğinin yanında NATO ve bazı diğer ülkelerle birlikte bazı askeri tatbikatların parçası olsa da askeri olarak müttefik olmamaya devam etmiştir. Diğerleri arasında, İsveç şirketlerinin ihraç ettiği silahlar Irak’ta Amerikan ordusu tarafından kullanılmaktadır.[33] İsveç’in aynı zamanda, uluslararası askeri operasyonlara katılımının uzun bir geçmişi vardır, en güncel olanları, NATO komutası altında bulunan İsveç birliklerinin görev aldığı Afganistan ve Birleşmiş Milletler himayesindeki Kosova, Bosna-Hersek ve Kıbrıs‘ta AB’nin himayesindeki barışı koruma harekatlarıdır.
Coğrafya ve İklim
İsveç, Kuzey Avrupa‘da, Baltık Denizi ile Botni Körfezi‘nin batı kıyılarında yer alır. Bu nedenle İsveç oldukça uzun kıyılara sahiptir. Bu özellikleriyle İsveç, İskandinavya yarımadasının doğu yakasını oluşturur. Ülkenin batısında ülkeyi Norveç‘ten ayıran İskandinavya dağ sırası (Skanderna) yer alır.
Ülkenin batısında Norveç, kuzeydoğusunda Finlandiya, güneybatısında Skagerrak, Kattegat ve Öresund boğazları, doğusunda Baltık Denizi yer alır. Ülkenin ayrıca Danimarka, Almanya, Polonya, Rusya, Litvanya, Letonya, ve Estonya ile deniz sınırları yer almaktadır. Bununla beraber Danimarka ile İsveç arasında yer alan Öresund Köprüsü, ülkeleri birbirine bağlar. Sahip olduğu 449.964 km²’lik toprak ile İsveç, dünyanın elli beşinci, Avrupa’nın beşinci, Kuzey Avrupa’nın en büyük ülkesidir. Ülke ayrıca Amerika Birleşik Devletleri‘nin Kaliforniya eyaletinden biraz daha büyük, Özbekistan ile yaklaşık aynı yüzölçümüne sahiptir. İsveç, 2008 itibarıyla 9.5 milyonluk bir nüfusa sahiptir.
İsveç’te rakımı en düşük nokta, Kristianstad kenti yakınındaki Hammarsjön Gölü’nde bulunan körfezde olup -2.41 m kadardır. Aynı şekilde ülkenin en yüksek noktası 2.111 metre ile Kebnekaise‘dir.
İsveç yirmi beş adet bölge (landskap) barındırır. Bunlar; Bohuslän, Blekinge, Dalarna, Dalsland, Gotland, Gästrikland, Halland, Hälsingland, Härjedalen, Jämtland, Laponya, Medelpad, Norrbotten, Närke, Skåne, Småland, Södermanland, Uppland, Värmland, Västmanland, Västerbotten, Västergötland, Ångermanland, Öland ve Östergötland şeklindedir. Bu bölgeler herhangi bir yönetimsel durum teşkil etmezken, halkın kendilerini tanımlamakta kullandıkları birer isimden ibarettir. Bu bölgeler, üç ana bölümü (land) oluşturur. Bunlar kuzeydeki Norrland, ortadaki Svealandve güneydeki Götaland topraklarıdır. Norrland, oldukça seyrek bir nüfusa sahipken, ülkenin yüzölçümü bakımından yüzde altmışını kapsar.
İsveç’in topraklarının yüzde on beşi, Kuzey Kutup Dairesi içinde yer alır. Yine güney İsveç tarımsal olarak ileriyken, kuzey bölgeler ise yoğun ormanları sayesinde ormancılığa el verişlidir. Ülkedeki en fazla nüfus yoğunluğu, günebatıdaki Öresund bölgesi ile başkent Stokholmyakınlarındaki Mälaren Gölü çevresinde yer alır. Gotland ve Öland adaları İsveç’in en büyük iki adası olup, her ikisi de güneydoğu kıyılarda bulunur. Aynı şekilde Vänern ve Vättern gölleri İsveç’in en büyük iki gölüdür. Vänern Gölü, Kuzey Avrupa’nın en büyük, Avrupa’nın ise Ladoga ve Onega göllerinden sonra üçüncü büyük gölü olmasıyla da bilinmektedir.
İklim
İsveç, Sibirya ile aynı enlemde yer almasına karşın ılıman bir iklime sahiptir. Ülkede yıl boyunca dört mevsim ve yumuşak hava olayları belirgin bir biçimde görülebilmektedir. Ülke üç farklı iklim kuşağına ayrılmaktadır. En güneydeki bölgede okyanus iklimi, orta bölgede nemli karasal iklim, kuzeydeki bölgede ise subarktik iklim görülmektedir.[34] İsveç, kendiyle aynı, hatta kendinden alçak enleme sahip birçok yerden daha ılık ve sıcaktır. Bunun nedeni Gulf Stream okyanus akıntılarıdır.[35][36] Örnekle; orta ve güney İsveç, Rusya‘nın ve Kanada‘nın birçok bölümünden daha sıcaktır.[37] Yine yüksek enlemlerde bulunması, ülkenin gündüz uzunluklarını oldukça çeşitli kılmaktadır. Ülkenin Kuzey Kutup Dairesi içinde yer alan bölgesinde yaz boyunca güneş batmazken, kışları da hiç güneş doğmaz. Yine güneydoğuda yer alan başkent Stokholm‘de haziran ayında on sekiz saat gündüz görülür. Ancak yine bu kentte aralık ayında sadece altı saat gündüz yaşanır. Ülkenin büyük bölümü yıllık 1,600 ila 2,000 saat arasında gün ışığı alır.[38]
Ülkedeki sıcaklıklar kuzeyden güneye oldukça farklılık gösterir. Güney ve orta bölgeler ılık yazlara ve soğuk kışlara sahiptir. Bu bölgelerde yazın hava sıcaklığı ortalama 20 ila 25 °C’ye kara çıkar,[39] 12 ila 15 °C’ye kadar düşer.[40] Aynı şekilde bu bölgelerde kışın sıcaklıklar ortalama -4 ila 2 °C’ye kadar iner.[41] Daha serin yazlar ile uzun, sert kışların görüldüğü ülkenin kuzey bölgelerinde hava genelde eylülden mayısa kadar donma noktasının altındadır.[42][43] Tüm İsveç’te nadiren görülen sıcak hava dalgaları nedeniyle yıl içinde kuzey de dahil olmak üzere yazın hava sıcaklıkları 25 °C’nin üzerine çıkar. Ülkede görülmüş en yüksek sıcaklık 1947 yılında Målilla’da ölçülmüş olup 38 °C kadardır. Aynı şekilde en ölçülmüş en düşük sıcaklık ise 1966’da Vuoggatjålme’de ölçülmüş olup -52.6 °C kadardır.[44][45]
Ortalama olarak İsveç’in büyük kısmı yıllık 500 ila 800 mm kadar yağış alır. Bu da ülkeyi küresel ortalamanın altında bırakır. Ancak ülkenin güneyindeki bazı kesimlerde yıllık 1000 ila 1200 mm yağış düşer. Bunun dışında ülkenin kuzeyindeki dağlık alanlarda yağış yıllık 2000 mm’ye kadar yükselir. Kar yağışı görülen günler Güney İsveç’te aralık ve mart arasında, Orta İsveç’te kasım ve nisan arasında, Kuzey İsveç’te ekim ve mayıs arasında görülür. Ancak yine de ülkenin güney ve orta kesimlerinde kar yağışı görülen gün sayısı azdır.[46][47]
İsveç’te bazı kentlerin yıl içindeki ortalama sıcaklıkları (°C)[48] | ||||||||||||
Kent | Oca | Şub | Mar | Nis | May | Haz | Tem | Ağu | Eyl | Eki | Kas | Ara |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Kiruna | -10/-16 | -8/-15 | -4/-13 | 2/-7 | 8/0 | 14/6 | 17/8 | 14/6 | 9/2 | 1/-4 | -5/-10 | -8/-15 |
Östersund | -5/-10 | -3/-9 | 0/-6 | 5/-2 | 12/3 | 16/8 | 18/10 | 17/10 | 12/6 | 6/2 | 0/-3 | -3/-8 |
Stokholm | 1/-2 | 1/-3 | 4/-2 | 11/3 | 16/8 | 20/12 | 23/15 | 22/14 | 17/10 | 10/6 | 5/2 | 1/-1 |
Göteborg | 2/-1 | 4/-1 | 6/0 | 11/3 | 16/8 | 19/12 | 22/14 | 22/14 | 18/10 | 12/6 | 7/3 | 3/-1 |
Visby | 1/-2 | 1/-3 | 3/-2 | 9/1 | 14/6 | 18/10 | 21/13 | 20/13 | 16/9 | 10/6 | 5/2 | 2/0 |
Malmö | 3/-1 | 3/-1 | 6/0 | 12/3 | 17/8 | 19/11 | 22/13 | 22/14 | 18/10 | 12/6 | 8/4 | 4/1 |
Nüfus
2008 yılı itibarıyla ülkenin nüfusu 9.234.209 kadardır.[58] Nüfus sayısı ilk defa 12 Ağustos 2004 tarihinden dokuz milyonun üzerine çıktı. Ülkedeki nüfus yoğunluğu kilometre kare başına sadece yirmi kişidir. Bu oran ülkenin güneyinde, kuzeyine göre daha fazladır. İsveç’te nüfusun yüzde seksen beşi kadarı kentsel alanlarda yaşar.[4] Başkent Stokholm yaklaşık 800.000’lik (kentsel alan ile beraber 1,3 milyon, tüm çevresiyle beraber yaklaşık 2 milyon) bir nüfusa sahiptir. Göteborg ve Malmö ise ülkenin sırasıyla ikinci ve üçüncü büyük yerleşimleridir.
2007’de, nüfusun %13,4’ü (1,23 milyon) yurtdışında doğan insanlardan ibarettir.[59] Bunun sebepleri arasında İskandinav ülkeleri arasında yaşanan göçler, işgücü göçleri ve mültecilerin ülkeye göçü yer almaktadır. İsveç, I. Dünya Savaşı‘nın sonuna kadar göç veren bir ülkeyken, II. Dünya Savaşı‘nın bitiminden sonra göç alan bir ülke oldu. 2007 yılında ülkeye toplam 99.485 insan göç etti.[60]
2007 yılı itibarıyla, İsveç’e en çok göç veren ülkelerin başında Finlandiya yer almaktadır. Bunu, Yugoslavya, Irak, Polonya, İran, Danimarka, Almanya, Norveç, Türkiye, Şili, Lübnan, Tayland, Somali, Birleşik Krallık, Suriye, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri doğumlu insanlar izlemektedir. Son on yılda ise bu ülkelerin başında Irak, Polonya, Tayland, Somali ve Çin yer almaktadır.[61]
1967 yılında tanıtılan ve İskandinav ülkeleri dışından ülkeye gelen göçü zorlaştıran yasalar sonucunda, 1969–70 yılları dolaylarında ülkeye göç eden İskandinav göçmen nüfusu 40.000 ile tarihteki en yüksek noktasına erişti. Yine mülteci olarak ülkeye gelip yerleşen mülteciler ve onların ardından gelen mülteci yakınları sayesinde ülkedeki mülteci oranı 1980’lerin sonundan sonra hızla arttı. Özellikle İran ve Şili‘den gelen mülteciler daha yüksek bir ivmeye sahipti. 1990’lar boyunca bu ülkelere Yugoslavya‘dan kopan ülkeler ile Orta Doğu ülkeleri eklendi.[62] 15 Aralık 2008’de gelen yeni yasa sayesinde Avrupa Birliği dışından işçi alımları kolaylaştı. Böylece Hindistan, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri‘nden gelen işçi sayısı da artmaya başladı.[63]

İsveççe konuşan nüfus dağılımını göseren harita.
İsveç’te en çok konuşulan dil, bir Kuzey Cermen dili olan ve Danca, Norveççe gibi dillerle yakın akraba olan İsveççedir. Ancak İsveççe, bu diğer Kuzey Cermen dillerinden biçimce ve okunuşça farklıdır. Norveççe bilen bir kişi zorlanarak da olsa İsveççe bir konuşmayı anlayabilir. Yine Danca bilen bir kişi, Norveççe bilenden biraz daha fazla zorlanarak konuşmaları anlayabilir.[64] İsveççe İsveç’te en çok konuşulan dil olmasına karşın ülkede resmi dil konumunda değildir. İsveç Finleri de İsveç’te ikinci büyük dil grubunu oluşturur. Ülkedeki nüfusun yüzde üçü tarafından konuşulan Fince, azınlık dili olarak kabul edilmektedir. Ülkedeki diğer azınlık dilleri Meänkieli, Sami, Romanca ve Yidiş şeklindedir. İsveççenin devlet dili olması konusunda mecliste yapılan bir 2005 önerisi, sınırda bir oyla reddedildi.[65]
Halkın büyük bir kısmı, Anglo-Amerikan kültürüyle olan yakınlıklarına bağlı olarak yabancı dil olarak İngilizce gibi kimi yabancı dilleri bilmektedir. II. Dünya Savaşı sonrasında doğan İsveçliler, ticari bağlantılar, denizaşırı yolculukların popülerliği, Anglo-Amerikan etkiler ve filmlerde altyazı kültürünün baskın olması gibi nedenlerle İngilizceyi oldukça rahat öğrenebilmektedirler. İsveç’te İngilizce, liselerde öğretimi zorunlu olan yabancı dildir.[66] Bölgesel öğretim kurumlarının kararlarına bağlı olarak, İngilizce birinci sınıf ile dokuzuncu sınıf arasında zorunlu olarak işlenmektedir. Bunların dışında Fransızca, Almanca ve İspanyolca gibi diller de bir ikinci yabancı dil olarak öğretilmektedir.[64]Yine İsveççe kurslarında Danca ve Norveççeden örnekler işlenmektedir.
Din
11. yüzyıldan önce İsveçliler, İskandinav putperestliğine inanıp, Æsir tanrılarına taparlardı. Uppsala, tapınakların merkeziydi. 11. yüzyılda yaşanan Hıristiyanlaşma ile, ülkenin yasaları değiştirildi. 19. yüzyıla kadar başka tanrılara tapmak yasaklandı. 1530’larda Protestanlık‘ın gelişmesinden sonra Martin Luther‘in İsveç kurumu Olaus Petri ülkede önemli etkiler yarattı. Bu dönemde kilise ile devletin bağı ve ülkenin Roma Katolik piskoposluğu ile olan bağları koparıldı. Bu sayede ülkede Luteranizm egemen olmaya başladı. Bu süreç 1593’te gerçekleşen Uppsala Kilise Meclisi‘nin kurulmasıyla tamamlandı. Reform‘u izleyen ve çoğu zaman Luteran Ortodokluğu adı verilen dönem boyunca Kalvinistler, Hollandalılar, Valonyalılar ve Moravya Kilisesi üyeleri gibi küçük Luteran-olmayan gruplar ticaret ve sanayide etkin rol oynadıkları gibi, dinî görünümlerini düşük tuttukları sürece oldukça hoşgörüyle karşılandılar. Kuzeydeki Sami toplulukları aslen şaman inançlarına sahipken, 17 ve 18. yüzyıl itibarıyla İsveçli Luteran misyonerlerin etkisiyle yavaş yavaş Protestanlık mezhebini benimsemeye başladı.
Ülke 18. yüzyıl sonuna kadar liberalleşemese de, Musevilik, Katoliklik gibi diğer inançlara sahip insanlar rahatça yaşama ve çalışma hakkı elde ettiler. Yine de 1860 yılına kadar İsveç’te Luteranların başka bir dine geçmesi yasadışıydı. 19. yüzyılda laik kiliselerin ülkeye gelişiyle beraber yüzyılın sonunda laiklik, halk ile kilise törenlerinin arasının açılmasıyla son buldu. İsveç Kilisesi‘nin terk edilmesi o dönemde 1860 muhalefet yasası olarak anılan uygulamayla, kişinin başka bir mezhebe geçmesi zorunlu kılınarak yasallaştı. Tam anlamıyla dinî mezhepleri terk etme hakkı, 1951’deki Din Özgürlüğü yasası ile gerçekleşti.
Günümüzde İsveç halkının %57,7’i Luteran olan İsveç Kilisesi’ne bağlıdır[67]. Ancak bu sayı her sene yaklaşık %1 oranında azalmaktadır. Ayrıca kilise hizmetleri de yalnızca nüfusun tek rakamlı yüzdesi tarafından kullanılmaktadır.[68] Bu büyük etkin olmayan grubun varlığının sebebi 1996 yılına kadar, anne ya da babasından en az birinin İsveç Kilisesi’ne bağlı olması durumunda her çocuğun otomatik olarak bu kiliseye üye yapılmasıydı. Ancak 1996’dan sonra sadece vaftiz edilen kimseler bu kiliseye üye olmaya başladı. Bunun yanında yaklaşık 275.000 İsveçli, çeşitli laik kiliselere üyedir. Bu laik kiliselere katılım yüzdesi çok daha yüksektir. Bunun dışında ülkeye gerçekleşen göç nedeniyle ülkede 92.000 Katolik ve 100.000 Ortodoks yaşamaktadır.[69] Yine aynı nedenden dolayı ülkede önemli bir Müslüman kesim de bulunmaktadır. Ülkedeki yarım milyona yakın Müslümanın sadece %5’i (25.000 kişi) düzenli olarak namaz ibadetini yerine getirmekte ve Cuma namazlarına katılmaktadır.
DNA Haritam tarafından Türkiye’ye özel satışa çıkarılan Genetik Köken Testi’ni satın almak için tıklayınız.