Sakalar (Farsça: Sakā, (Farsça: ساکا); Sanskritçe: Śaka; Grekçe: Σάκαι, Sákai; Latince: Sacae; Çince: 塞,Sāi) tarihsel olarak kuzey ve doğu Avrasya steplerinde ve Tarım havzasında yaşamış at yetiştirmiş ve madencilik yapmış ve bazı tarihçiler tarafından İrani [1][2][2][3][4][5],bazı tarihçiler tarafından da Türk [6][7][8][9][10][11][12][13]olduğu iddia edilen halk.
Saka kelimesi Ahamenişler döneminden sonra Eski Farsçada kullanılmaya başlanmıştır. Yunancada Sakai olarak hitap edilen Sakalar ile İskitler‘in çok yakın ve akraba bir halk olduğu ve ortak bir İskit-Sibirya kültürüne sahip oldukları kabul edilmekle beraber aynı halk olmadıkları düşünülmekte ve akademik çevrelerce İskit ve Sakalar genellikle akraba ama farklı halklar olarak sınıflandırılmaktadır.[2][14]
Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi arasında yaşayan Sakaların Bir kısmı Akemenesilere itaat ederek Yunan-Pers Savaşına da katılmışlardır. M.Ö. 2. yüzyılda Orta Asya’dan güneye inerek Bahtriya’yı yendikten sonra Hint yarımadasına girmişlerdir. Bunun sonucunda Hint-İskit Krallığı doğmuştur.
Yaşayışları
Savaşlarda kullandıkları en önemli silah, savaş baltası olmuştur. Ayrıca ok, yay ve kılıç da kullanılmıştır. Akraba olan İskit kalıntılarındaki at figürlerinin yoğunluğu da dikkati çekmektedir. Bu figürler göçmen bir kavim oldukları yönündeki tezleri bir hayli güçlendirmektedir.
Sanat
İskit kurganlarında çıkan eserler, medeniyette ileri olduklarını göstermektedir. Herodot‘a göre, “İskitler, çok medeni bir milletti. Gümüş işçiliğinde, dişçilikte ve çıkıkları sarmakta ustaydılar. İskit sanatında, hayvan üslubu önemli yer tutmuş ve at, geyik, kuş motifleri ağırlık basmıştır. Herodot’un yazdıklarına göre Yunanlar, elbise teferruatlarını, gümüş ve altın at takımlarını İskitlerden öğrenmişlerdir.
Dil

Kurganda bulunmuş gümüş çanağın ve üzerindeki yazının çizimi
Sakaca Kotan Krallığı, Shule Krallığı ve Tomşuk gibi Tarım Havzasında hüküm sürmüş eski Budist krallıklar tarafından konuşulmuş ve dil bilimciler tarafından Kotanca ve Tomşukça da denen 2 adet şiveye ayrılmıştır.[15] Dil hakkındaki neredeyse tüm kaynaklar Dunhuang el yazmalarından gelmektedir ve dilin kökenlerinin anlaşılması ve çözülebilmesi yaklaşık 2,300 metinin Harold Walter Bailey tarafından incelenmesi ve tercüme edilmesi sayesinde gerçekleşmiştir.[16] Bu çalışmalar Sakaca dilinin Doğu İrani diller grubuna üye olduğuna yönelik ihtimalleri arttırmıştır.[17]
Bu metinlerin yanı sıra Esik Kurganında bulunanan gümüş bir çanağın Sakacanın ilk örneği olabileceği dilbilimciler tarafından düşünülmektedir. Harmatta isimli ve çeşitli Farsi dillerin çözülmesinde rol oynamış dilbilimci yazının Kharosthi alfabesi kullanılarak Kotan Sakacısında yazıldığını iddia etmiştir.[18]
Kendilerini “Saka” olarak adlandıran bu göçebe grup, Perslerin de başlangıçta “Saka” diye bahsettikleri gruptu.[15] Fakat, daha sonra diğer benzer göçebe boylarla karşılaşan Persler, bu ismi onlara da vermişlerdi. Asıl Sakaları diğerlerinden ayırt edebilmek için Persler, onlardan “Sogdiyana ötesinde” yaşayan Sakalar olarak bahsetmeye başladılar. Gerçekten de, onlara giden yol, Sir- Derya’ya kadar uzanan, Sogdiyana’dan geçiyordu. Sonunda bu Sakalara, Persler tarafından “Haumavarga” ismi verildi. Önce de belirttiğimiz gibi, Persler tarafından Sir-Derya Sakalarına (Amirgilere) verilen bu isim, onların bu halk üzerindeki izlenimlerine dayanmaktaydı. Sir-Derya Sakalarının tarihinin yeniden yazımı sırasında “Saka” isminin Perslerde tüm kuzey göçebeleri için, genel isim olarak kullanıldığı durumu göz önüne alınmalıdır. Öyle ki, Yunan ve Pers kaynaklarındaki, yukarıda bahsettiklerimiz dışında (Heredot’un verdiği bilgiler ve Ktesi’nin Kir’in Saka Hükümdarı Amorg’la olan savaşları hakkındaki hikayeler), Kir ve Dara’nın Sakalarla yaptıkları savaşlarla ilgili tüm bilgiler, gerçek Sakalarla ilgili değildir.
Kir döneminde Sakalar, Ahameni Devleti’ne raiyet olarak katılmışlardı. I. Dara zamanında (M.Ö. 522-486 yıllarında), Heredot’a göre (III, 93), Sakalar Kaspilerle birlikte Pers hükümdarının hazinesine 250 talant ödeyerek 15. Satraplığı kurmuşlardı. Hayli büyük olan bu meblağ, 15. Satraplığın epey geniş ve zengin bir bölgeyi içine aldığını da göstermektedir. Muhtemelen, bu satraplıktaki Kaspilerle, daha geç döneme ait kaynaklarda Kaspirliler olarak adlandırılan tüm bu bölgenin, Bedehşan, Pamir, Çitral, Gilgit ve Keşmir’in ahalisinden bahsedilmeye çalışılmıştır. Hindikuş’un diğer tarafında, güneyde, Kandarlarla birlikte (Kabil vadisi ve kuzey batı Pencap) diğer satraplığa dahil olan, Dadik olarak adlandırılan, Dard boyları yerleşmişlerdi. Bununla da, neden, I. Dara zamanına ait olan Pers yazıtlarında, Sakalarla Kandarların isimlerinin beraber anıldığı anlaşılmış oluyor. Burada, yazıtlarda isimleri geçmeyen, gerçek komşular Kaspiler ve Dadiklerdi.[16] Ktesi zamanındaki geleneğin, henüz, Kir dönemindeki Dardlarla Amirgi Sakaları arasındaki ilişkileri unutmadığı anlaşılmaktadır.[17]
Sakalar vergiler dışında, hükümdara hediyeler de götürüyorlardı. Ahamenilerin Pers başkenti Persepolis kabartmaları arasında Amirgi Sakalarının tasvirleri bulunmaktadır: Onlar hükümdara at, silah ve süs eşyaları götürüyorlardı. Tıpkı raiyet gibi Sakalar da, Pers hükümdarlarının kumandanlığında Ahameni savaşlarına katılmak zorundaydılar. Bu nedenle onlar, I. Dara’nın ve Kserks’in yürüyüşleri sırasında Yunanistan’da ve şüphesiz pek çok ülkede bulunmuşlar ve ayrıca Ahameni Devleti’nin tüm bölgelerindeki askeri birliklerde hizmet etmişlerdi.[18]
Kserks Dönemi’nde (M.Ö. 486-465), Amirgi Sakalarının durumunda bazı değişiklikler vuku buldu. Bu hükümdarın hakimiyetinin ilk sıralarında onlar, hükümdarın kardeşi, Baktriya Hükümdarı Gistasp’ın emrine verildiler, Kaspiler ise onlardan ayrıldılar (Hered., VII, 64, 67). Bu yönetimin sonuna doğru bu Sakaların, Perslerin tabiliğinden tamamen çıktıkları anlaşılıyor.[19] Ktesi zamanında, II. Artakserks’in hakimiyeti sırasında (M.Ö. 404-359), Sakalar artık sadece Perslerin askeri müttefikleriydiler. Bu konu ile ilgili bilgi veren Ktesi, Asya hükümdarlarıyla kurulan ilişkilere dayanarak, Sakaların onların en eski, askeri müttefikleri olduklarını kaydediyor. Saka Hükümdarı Amorg ile dostluğu korumak ise sanki, Kir’in kendisi tarafından varislerine, Pers hükümdarı ve Baktriya valisine, vasiyet edilmişti.[20] Sakaların durumu III. Dara’nın (M.Ö. 336-330) hakimiyeti sırasında, Ahameni Devleti’nin sonuna kadar değişmedi. O zaman Sakaları, Pers hükümdarının müttefiki olan ve Baktriya satrapıyla birlikte hareket eden Mavak yönetiyordu (Arrian., Anab., III, 8, 3).
Sakaların, Ahameni Devleti’nin tarihinde önemli rol oynadığı şüphesizdir. Onlar Ahameni devletinin ordusunda en yetenekli birliği kurmuşlardı, hatta bazen onları -devletin başlıca halkları olan- Persler ve Medlerle eşit sayıyorlardı (Hered., VII, 184). Yine de onların önemini abartmamak gerekir,[21] ayrıca onların etkisi Ahameniler tarihinin başında değil, sonunda göze çarpmaya başlamıştır.
Pers ordusunun, Dara ve Kserks’in, yürüyüşleri sırasında Sakalarla ilk kez karşılaşan Yunanlılar, onların, yakından tanıdıkları, Karadeniz İskitlerine benzediklerini fark ettiler ve Sakaları Asya menşeli olduklarından dolayı “Asya İskitleri” olarak adlandırdılar. Yunanlılar onlar konusunda sadece Baktriya’nın kuzey kısımlarında yaşadıklarını biliyorlardı.[22] Bu bilgi genel olarak doğruydu, çünkü o zaman Baktriya Satraplığı, Sir-Derya’ya kadar uzanan Sogdiyana bölgesini içine almaktaydı.[23]
Yunanlılar, İskender’in (Arrian., Anab., III, 8, 3,) doğu yürüyüşüne kadar Sakaları Asya İskitleri zannediyorlardı, fakat Asya ve Avrupa sınırı olarak ve Tanais (yani Don) nehri olarak bildikleri Sir- Derya nehrine yaklaştıklarında, Sakaların hakimiyetinin bu nehrin ötesine kadar uzandığını fark ettiler ve Saka boylarının coğrafi konumunu tayin etmede zorluk yaşamaya başladılar. Bu durum, İskender’in Sakalarla çatışmalarını anlatan Antik Çağ tarihçilerinin terminolojisine de yansımıştır. Öyle ki, Arrian (Anab., IV, 3, 6; s. VII, 10, 5), karşılaşmaların Tanais’te yani “Avrupa”da[24] olmasına rağmen, yine Sakaları “Asya İskitleri” olarak adlandırmaya devam etmiştir. Kurtsi (VII, 7, 2) ise bu halkı “Avrupa İskitleri” saymış, sadece sonraki elçi onlardan Saka olarak bahsetmiştir (VII, 9, 17).[25]
İskender’in Sakalar üzerine yaptığı yürüyüş iki yazar tarafından anlatılmaktadır: Bu ikisi Arrian (Anab., IV, 3, 6; 4, 1-9; 5, 1) ve Kurtsi’dir (VII, 7, 1-9, 19). Bu yazarlardan elde ettiğimiz bilgilere göre, İskitler Tanais’in sağ kıyısında, oranın isyan eden ahalisini desteklemek ve İskender’in karşı kıyıda kent kurmasını engellemek için bulunuyorlardı; İskitlerin düşmanca tavırlarını anlayan İskender, nehri geçti ve ilk defa burada ünlü “İskit taktiği” ile karşılaşmasına rağmen, inanılmaz bir zafer kazandı, fakat hamlelere devam etmeyip geri döndü; İskit hükümdarının İskender’e özür dilemek için elçi göndermesiyle de, Sakaların Asya hükümdarlarıyla müttefik ilişkileri sağlanmış oldu; İskender ise karşılığında Sakalara arkadaşı Evksenippa’yı gönderdi. Bu olaylar M.Ö. 329 dolaylarında vuku bulmuştu.[26] Şu ayrıntıyı da eklememiz gerekir ki, İskender’in arkadaşları, İskitlerin nehre attıkları okların saplarının çam ağacından yapıldığını fark etmişlerdi (Strabo, XI, 7, 4; bkz. Arrian., Anab., IV, 4, 2). Çam ağaçları Tyanşan’ın Çatkal silsilesinin batısına değil, Orta Sir-Derya yakınlarında yetişmekteydi.[27]
İskender’in varisleri olan birinci Selevkilerin aktif doğu politikaları, onların komutanı olan Demodam’ın Sir-Derya ötesine, M.Ö. III. yüzyılda yaptığı yürüyüşler ve Taşkent vahası[28] sınırında, İskitya’da, Antiohiya adlı yeni kentin yapımı, Sir-Derya vilayeti konusunda Yunanlıların bilgisini genişletmişti. Büyük Yunan coğrafyacısı Eratosfen (M.Ö. III. yy.), tüm seleflerini ve özellikle de İskender’in ve Selevkilerin çağdaşlarını araştırarak genel bir sonuca ulaşmıştır. Onun hazırladığı yeni coğrafi tabloya göre, dağdan akan Oks (Amuderya) ve Yaksart (Sir-Derya, şimdi artık Don nehrinden ayrı olarak kabul edilen) nehirleri aşağıdaki halkları birbirinden ayırıyordu: a) Baktriyalılar ve Sogdiyanalılar, b) Sogdiyanalılar ve Sakalar; O, bu dağları, Hindistan’ı kuzeyle sınırlandıran dağlara benzetmiş ve adları geçen halkların sırasını da batıdan doğuya yerleştirmekle gerçek tabloyu hayli değiştirmiştir.[29] İskender’in çağdaşları tarafından da bazen Sogdiyana’da, bazen de İskitya’da gösterilen, şimdiki Hokant’in yerinde yahut onun yakınlarında kurulan, İskenderiye kentinin, o zaman Fergana olarak bilinen, Sakasen’de (yani Sakaların ülkesi) bulunduğu geç anlaşılmıştır.[30] Sakalarla ilgili, Eratosfen’in tablosu dışında, elde edilen bilgilerden Sakaların, Sogdiyana’dan doğuya doğru, “Yaksart nehrinin akını yönünde”, bu nehrin başlangıcının ve üç kaynağının bulunduğu dağlarda yaşadıkları anlaşılmaktadır.[31]
Bozkır halklarının M.Ö. II. yüzyılda başlayan yeni, büyük göçü konusunda antik ve Çin kaynaklarında bilgiler bulunmaktadır. Antik kaynaklardan, özellikle Strabon’un (XI, 8, 2)[32] ve Torg’un (Prol. XLI, XLII) verdiği bilgiler önem taşımaktadır. Bunlardan elde edilen sonuca göre; Sakaların daha önce yaşadıkları Yaksart nehrinin karşı tarafına, Sogdiyana ve Baktriya’ya, yeni göçebeler akın etmişlerdi: Aslar yahut Asianlar, Toharlar (Asianlar, Toharların “hükümdarı” idiler) ve Sakaraukalar. Fakat bu kaynaklarda Sakaların nereye gittiklerinden bahsedilmemiştir. Göç olayı daha geniş olarak Çin kaynaklarında açıklanmıştır. Buradan biz göç harekâtının Hunların baskısıyla yaşandığını, Yüe- çilerin (Asianlar ve Toharlar) Davan (Fergana) üzerinden batıya gittiklerini ve Dah (Baktriya) ülkesini kendilerine tabi ettiklerini öğreniyoruz; Yüe-çilerin bu göçü sırasında iki önemli olay vuku bulmuştu: Birincisi, onlar Sakaları ülkelerinden sıkıştırıp çıkardılar; muhtemelen, bu olay Fergana ile ilgilidir ve ikincisi ise, diğer bir göçebe boyun, Vusunların, darbesine maruz kalarak, Baktriya’ya gittiler; Sakalar ise “Asma geçit”le güneye gittiler ve Gubin (Kaspir) ülkesini tuttular.[33] Birinci olay yaklaşık olarak M.Ö. 170-160 yıllarında, ikincisi ise M.Ö. 140-130 yıllarında vuku bulmuştur.[34]
Sakaların güneye nasıl gittikleri konusunda araştırmacılar tarafından çeşitli fikirler söylenmiştir. Göçebelerin Pamir ve Hindikuş dağ geçidinden geçmelerinin olanaksız olduğu düşünülürdü. Fakat, günümüzde böyle bir geçişin tamamen olanak dışı olmadığı[35] ispat edilmiştir. Ayrıca, son zamanlarda yapılan araştırmalara göre, M.Ö. I. yy.’da, Sakalar Yukarı Hindistan vadisini çok iyi bilmekteydiler.[36] Hatta belki, Gilasa ilinde bulunan yazıtlar arasında güneye yerleşmiş olan ilk ve büyük Saka Hükümdarı Mog’un yazıtı da bulunmaktadır.[37] M.Ö. I. yy.’ın başlangıcında Kaspir’i (Kaşmir ve Yukarı Hindistan vilayeti) yöneten Saka Hükümdarı Mog yahut Mayes, hakimiyetini Kandahar’a kadar genişletmişti. Onun halefleri ise İran yaylasının doğusundaki Arahorza’yı ele geçirmişlerdi. Bu Sakalar, komşuları tarafından, onların merkez vilayetlerinin ismiyle, Kaspirler olarak adlandırılmışlardı.[38] M.Ö. I. yy.’ın sonunda Sakalar, Aşağı Hindistan ve Kathiavar bölgelerine yayıldılar ve burada Yunanlılar tarafından Hindistan’a denizle geçen güney ve Hint İskitleri olarak adlandırıldılar. M.S. I. yy.’da, Hint İskitleri kısa süre Hint-Part hükümdarı Kondofar’ın hakimiyeti altında kaldılar, daha sonra ise Kuşan devletinin terkibine dahil oldular. Daha sonra Hindistan’ın batısında, Kucarat’ta, kurulan Saka Kşatrap devleti, M.S. II.-IV. yy.’larda önemli bir politik gücü temsil ediyordu. Hint halklarından olan, Kucarlar, Catlar ve Racputlar muhtemelen Sakaların torunlarıydılar.
Hindistan Sakaları ile İran yaylasının doğu Sakaları, tarih sahnesine yaklaşık olarak aynı zamanda çıkmışlardır. Sakaların buraya geliş yolu konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Bazı araştırmacılara göre, Sakalar Baktriya’dan ve onun komşu vilayetlerinden, bazılarına göre ise Hindistan’dan gelmişlerdir.[39] Son araştırmalar göre, muhtemelen ikinci görüş doğrudur. Bu Sakaların, Hindikuş üzerinden Hindistan’a geçen ve daha öteye, güney-batıya, inen Saka halkının kolu olduğu muhtemeldir. Onlar önce, Sakalardan dolayı Sakstan adını alan, Dragian (Göl kenarı) ve Arahoz (Argendab vadisi) arasındaki küçük bir vilayete yerleşmişler, daha sonra ise Gilmend-Argendab’ın (son ifade şekli Seistan, Sistan) tüm havzasına yayılmışlardı. Burada Saka hükümdarları vassal Part Krallığı Drangiana’yı yöneten Part soyundan gelen Surenlerle akrabalık ilişkileri kurarak, bir süre bağımsızlıklarını korumuşlarsa da, daha sonra Hint-Saka hükümdarlarına, Maues’in varisine tabi olmuşlardır. Bu olayların tamamı M.Ö. I. yy.’da vuku bulmuştur. M.S. I. yy.’da İran Sakaları, Hint-Part Hükümdarı Kondofar’ın ve onun varislerinin hakimiyeti altına geçmişler, daha sonra ise Kuşan devletinin terkibine dahil olmuşlardı. Bundan sonra Sakastan Sasaniler Devleti’nin derebeylerinden biri olmuştur. Muhtemelen, bu bölgelere yerleşen Sakaların varisleri çağdaş Peştunların bir kısmıdır.
Şunu belirtmemiz gerekir ki, güneye, Hindistan’a ve İran yaylalarının doğusuna, yerleşmiş olan Sakalar Sir-Derya, Amirgi Sakalarıydılar. Hükümdarlarının isimleri[40] ve diyalektik özellikleri[41] onlar arasında doğrudan bir veraset ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Fakat, Çin kaynaklarından, güneye sadece “Sakaların hükümdarı”nın kendi boyu ile gittiği, Sakaların diğer boylarının ise eski mekanlarında kaldığı anlaşılmaktadır.
Geride kalan Sakaları Amuderya Sakaları olarak adlandırabiliriz. Onlar, Penca ve Vahşa vadileri boyunca ve doğuya doğru, şimdiki Doğu Türkistan’ın güneybatı sınırlarına yerleşmişlerdi. İskender, muhtemelen, bu Sakalarla Paretaklar ülkesine akın ettiği zaman karşılaşmıştır. Sakaların da Kafirnigan’ın ve Vahşa’nın yukarı taraflarında yerleşmiş olmaları gerekmekteydi.[42] Bir müddet sonra Hindistan’a gelen Megasfen (M.Ö. IV. yy.ın sonunda), kuzeyde Hindistan’ı, “Saka olarak bilinen İskitlerin” yerleştiği İskitya’dan ayıran Emod sıradağı hakkında bilgi vermektedir. Bu Sakalar, Oksa (burada Bahşa) vadisinde karşılaştıkları Baktriyalılarla beraber bu nehrin aşağı taraflarında yaşıyorlardı. Fakat, Megasfen Hint Emodu’nu (Himalay’ı) “İskitlerinkiyle” karıştırmıştır. Daha geç döneme ait yazarlar, bu iki sıradağı birbirinden ayırır ve ikinciye yakın bir şekilde, Oksa’nın yukarılarına, İskit halkı olan Komodotları yerleştirirler. Burada Alay sıradağlarının Vahşa-Kızılsu nehirlerinin yukarı kısımlarında yaşayan Saka halklarından birisi hakkında bahsedildiği açıktır.[43] Megasfen’den önce, Kandahar ve Svat’tan Hindikuş ve Kunlun geçidine giden yolun sayesinde, daha çok Doğu Sakaları konusunda bilgiler elde edilmişti: Bunlar, Yarkent ve Hotan vilayetlerinde Toharlarla komşu olan Kaşkar Sakaları idiler.[44]
M.Ö. II. yy.’da vuku bulan göçebelerin büyük göçünün izlerine bu Sakalarda rastlamıyoruz. Çin kaynaklarına göre,[45] Sakalar Batı Kaşkar’da ve Alay vadisinde Yüe-çi-Toharların akınından sonra da yaşamaya devam etmişlerdi; onlar arasında adı geçen Güandlar Antik Çağ yazarlarının da bahsettikleri Gomodotlar olsa gerek.[46] M.S. I. yy.’da Gomodotların akrabaları olduğu düşünülen Komed Saka halkının ismi duyulmaya başlamıştır. Büyük İpek Yolu’nun, onların toprakları üzerinden geçmesi tanınmalarına neden olmuştur.[47] Ptolemeus’in verdiği bilgilere göre (Georg., I, 12, 7-8; VI, 12, 3; 13, 2-3; VII, 1, 42), Komedler, Yaksart’ın (Sir-Derya) güney kaynağından Hindikuş’a, Koasa (Kunlar) kaynaklarına kadar, Alay, Karatag ve Daraz’ı da içine alan, Sakaların geniş dağlık ülkelerini ellerinde bulunduruyorlardı. Çin ve Arap-Fars kaynaklarına göre, Komedler, daha geç dönemde de, M.S. VII-X. yy.’da, bu bölgenin ayrı ayrı yerlerinde bulunmaktaydılar. Muhtemelen, o zaman dağ vadilerinde yerleşmiş olan Komedlerin bir kısmı çağdaş Pamir halklarından bazılarının menşeinde rol oynamıştır.[48] Benzer süreçler Saka bölgesinin doğusunda da vuku bulmuştu ve sonuç olarak Hotan’ın ve Doğu Türkistan’ın birçok kentinin ahalisi, günümüze kadar ulaşan, M.S. VII.-X. yy.’a ait, yazıtlardaki Saka dilinin diyalektlerinde konuşmaya başlamışlardır.[49]
Eski adlarını ve yaşam biçimlerini koruyan bu Komedler diğer Orta Asya Sakaları gibi zamanla Türkleşmişlerdi. Komedlerde bu süreç, Türk hakanlıkları zamanında, VI-VII. yy.’da başlamıştı; Komedlerin o dönemdeki hükümdarının Türk kökenli olduğu bilinmektedir.[50] Bundan dolayıdır ki, Bizans tarihçisi Menandros (fr. 19, Müller), M.S. VI. yy.’da, Türklerden bahsederken onlar konusunda, bu halk, “eskiden Saka olarak adlanıyordu” demiştir.
Sakalara ait önemli bir boy da Sakaraukalardı. Bu boylardan, Antik Çağ yazarları, M.Ö. II. yy.’da Yaksart nehrinin diğer tarafında ortaya çıkan ve Sogdiyana ve Baktriya’ya akın eden göçebeler olarak bahsetmektedirler. Çin kaynaklarında Sakaraukalardan hiç bahsedilmiyor: Onlar batıda bulunduklarından dolayı Çinlilerin ilgi alanı dışında kalmışlardı. Kaynaklara göre Sakaların topraklarını istila eden Vusunlar, Tyanşan dağlarında, Issık-göl ve İli nehirleri civarında yaşıyorlardı. Sakaların da, onların sürüklemesi sonucu bu topraklarda bulunması gerekirdi. Bunlar, muhtemelen, Sakaraukalardı. Çinliler sadece, Amrgi Sakalarını Sakaraukalardan ayıramamışlardır. Bu durumda Sakaraukaları, Tyanşan Sakaları olarak adlandırabiliriz.
Kaynaklarda Sakaraukalar hakkında çok az bilginin bulunması nedeniyle bilim dünyasında bu halkla ilgili çeşitli ve birbirine zıt görüşler mevcuttur. Muhtemelen, M.Ö. II. yy.’da, büyük göçten sonra Sakaraukalar, Çin kaynaklarında M.Ö. II. yy.’ın sonu-M.S. I. yy.’da Kengüy olarak bilinen, büyük göçebe birliğinin çekirdeğini oluşturmuşlardı. Bu birliğin terkibine, diğer topraklarla birlikte, Taşkent, Buhara ve Harezm vahaları da dahildi. Bu dönemin tüm edebi, nümizmatik ve arkeolojik kaynaklarından elde edilen sonuca göre, Sakaraukaların Buhara ve Şıbırgan vahalarında, Orta Amuderya bölgelerinde ve Harezm’in uç bozkırlarında, bulunduklarını söyleyebiliriz. Sakaraukalar önce (Kengüy) Asian-Toharlarla (Yüe-çiler) yaptıkları savaşta yenilmelerine rağmen, M.Ö. I. yy.’da bir politik güç olarak ortaya çıkmışlar ve Part tahtı için yapılan savaşlarda önemli rol oynayabilmişlerdir. Fakat, M.S. I. yy.’ın sonuna doğru Sakaraukaların güney topraklarının bir kısmı Part hakimiyeti altına, bir kısmı ise Kuşan hakimiyeti altına geçmiştir.[51]
Eski ve çağdaş onomastik verilere dayanarak (eski yer, boy ve kişi isimlerine ve çağdaş yer isimlerine göre), Hotan metinlerinin ve eski Saka diyalektinin varisi sayılan çağdaş Şugnan- Yazgulyam ve Vahan grubunun dillerine göre Saka dili konusunda bir fikir söyleyebiliriz. Tüm bu diller, güney doğu dil grubuna dahil olan İran dilleridirler.[52] Sakalar, dil ilişkisi bakımından tek kökenli değillerdi. Hatta, çeşitli Saka boylarının diyalektlerinin güney doğu dil birliğinin çeşitli diyalekt gruplarına dahil olduklarını söyleyebiliriz; öyle ki, örneğin, Amirgilerin dili diğer Saka diyalektlerinden farklı özellikler taşımaktaydı.[53]
Paleoantropolojik verilere göre, Sakaların fiziki görünüşü, kısmen Moğol tipiyle karışmış, kuzey “bozkır” insanının geniş yüzlü Avrupai (“Kafkaslı”) tipine benzemekteydi.[54] Görsel belgeler de, Moğol karışımının olduğunu göstermektedir.[55] Sakaların karışık fiziki tipleri tarihlerinin de zorluğunu yansıtmaktadır.
Arkeolojik malzemeler, Sakaların kültürü hakkında bize yeteri kadar bilgi vermektedir. Sakaların M.Ö. VII.-III. yy.’a ait arkeolojik eserleri iki gruba ayrılır: Sir-Derya ve Alay nehirlerinin yukarı kısmındaki Fergana bölgesine ait olan eserler ve Tiyenşan ve Yedisu bölgesindeki eserler. Bu ayırma şekli, yazılı kaynaklara da uygun düşmektedir: Birinci grup Amirgilere, ikincisi ise Sakarauklara ait olsa gerek. Arkeolojik kültürün başlıca etnik göstericilerinden biri de gömme şekilleridir. Sakalar için kurgan tipinde gömme şekli karakteristikti. Ölüler başları batıya doğru çevrilmiş şekilde, omuzları üzerinde yatırılarak toprak çukurlara gömülürlerdi.[56] M.Ö. II. yy.’da Saka bölgesine kitlesel yerleşimden sonra yeni gömme gelenekleri ile birlikte eskileri de devam etmiştir. Bu bilgi Vusun ve Yüeçi halklarının akınından sonra Sakaların bir bölümünün eski bölgelerinde kaldıklarına dair yazıtlardan elde edilen bilgiyi de doğrulamaktadır.[57] Tipik Saka defin şekline, M.Ö. I. yy.’ın sonlarında ve M.S. I. yy.’da, Orta Sir-Derya’da-Karatau dağlarında ve Taşkent vahasında yani “Sakaraukaların çekildikleri Kengüylerin[58] ülkesinde de rastlanmıştır. O döneme ait bu tip gömme gelenekleri, Orta Amuderya[59] ve Şibergan vahasında[60] yani yazılı kaynaklara göre Sakaraukaların bulunduğu yerlerde de yapılmaktaydı.
Genelde, M.Ö. VII.-III. yy.’larda Pamir civarında çeşitli yerlerde yaşayan, Pamir göçebelerinin kültürü de Saka kültürü olarak adlandırılmaktadır. Bu göçebelerin kültürü gerçekten de Sakalarınkine çok benzemektedir. Fakat defin şekilleri ve fiziki görünüşleri Sakalarinkinden tamamen farklı olan eski Pamirlilerin derin yerel kökleri, onların yerli halkın -Kaspilerin- bir kolu olduğunu kanıtlamaktadır. Kaspilerin yaşadıkları bölgeler, önce de belirtildiği üzere, Pamir’den hayli büyüktü. Bu halk başlangıçta Sakaların güçlü kültürel etkisi altında kalmıştır. Fakat, daha sonra, M. Ö. IV. yy. sıralarında, Sakalar yahut diğer Doğu İran halkları tarafından ya tamamen asimle edilmişlerdir ya da Hindikuş’tan kuzeye doğru sürülmüşlerdir.[61]
Sakalar tüm kaynaklarda göçebe olarak gösterilmektedirler. “Saka” kelimesi Perslerde “göçebe” sözcüğünün eş anlamlısı olarak kullanılmıştır. Yunanlılar da, Sakaları “göçebe” kelimesiyle hemen hemen eşanlam taşıyan “İskitler” olarak adlandırmışlardı. Yunanlılar onları M.Ö. V. yy.’da, daha ilk karşılaştıkları zaman “küçük baş hayvan (koyun-keçi) çobanları, göçebeleri” olarak adlandırmışlardı (Choeril., fr. 3, Kinkel). İskender zamanında, M.Ö. IV. yy.’ın sonlarında, Sakaların bazı boyları bu tür 30. 000 baş sürüye sahiplerdi (Curt., VIII, 4, 20). Kentleri olmayan, ormanlarda ve mağaralarda yaşayan göçebe Sakalar, topraklarından Büyük İpek Yolu geçen tacirler olarak nitelendirilirlerdi (Ptol., Georg., VI, 13, 3). Bu Alay Sakalarını, aynı şekilde Çinliler de tanımlamaktadırlar: Sakalar geniş otlaklara ve sulara göre hayvan sürüleriyle bir yerden diğer yere göçüyorlardı (Tsyanhanşu, 95 A, 23, 24). Sakaların yaşamında at önemli bir yer tutuyordu. Sakaların atları özel eğitimden geçiyordu (Aelian., V. H., XII, 38). Pers hükümdarları tarafından düzenlenen yarışmaları Saka atları kazanıyordu (Xen., Syrop., VIII, 3, 25-26). Amirgi Sakalarının atları Persepolis kabartmalarına da yansımıştır.[62] Sonraları Çinliler tarafından “sema atları” olarak değerlendirilen Fergana’nın “ünlü atları” muhtemelen, bu Saka atlarından türemişlerdir. Sakaların ekonomik yaşam biçimini gösteren bu tablo arkeolojik verilerle de tamamen doğrulanmaktadır.[63]
Sakaların tamamı göçebe değildi. Diğer göçebe birlikler gibi, Sakaların da, birliğine yerleşik, çiftçilikle uğraşan, boylar dahildi. Sakalarda yerleşik kültürün ortaya çıkışı, “Sakaların ülkelerinin büyük bir kısmını ekine müsait duruma getiren ve pek çok şehir kuran” Zarin hakkında, daha önce bahsettiğimiz, rivayete de yansımıştır (Ctes., fr. 5, 4, Jacoby). Arkeolojik veriler, gerçekten de M.Ö. VII-III. yüzyıllarda (Sakalar zamanında) Fergana’da, Sakalara akraba olan çiftçi ahalinin varlığını onaylamaktadır.[64]
Sakaların giysileri de onların göçebe yaşam tarzına uygundu. Yazılı (Herod., VII, 64), görsel[65] ve arkeolojik[66] kaynaklara dayanarak bunların tipik İskit giysileri olduğunu söyleyebiliriz: Keçe başlık, kemer, deri pantolon ve çizmeler. Herodot, muhtemelen sivri uçlu şapkayı Amirgi Sakalarına ait ederek yanılmıştır: Görsel belgelere göre, bu Sakalar kısa başlıklar giyiyorlardı. Ayrıca, şapkaların şekilleri, sadece etnik kimliklere göre ayrılmıyordu. Sivri uçlu şapkaların İskit boylarındaki yüksek aristokratlara ait bir giysi olduğu düşünülebilir; Issık kurganlarında bulunan Saka liderine ait “Altın adam”ın tüm giysisi gibi sivri uçlu şapkası da altın plaklarla örtülmüştür.[67]
Sakaların toplumsal yapısı da tipik göçebe toplum yapısıydı.[68] Antik Çağ yazarları tarafından yapılan tasvirler diğer göçebeler gibi onları da kapsamaktaydı: Onlara göre Sakalar, “adaletli” İskitlerin bir koluydu (Choeril., fr. 3, Kinkel).
Saka boyları büyük bir birlik kurmuşlardı. Bu birliklerden biri de Amirgi Sakalarının kurduğu birlikti. Birliğin başında hükümdar bulunuyordu. Halkın lideri olan hükümdar, askeri harekatlarda bu halkın askerlerini yönetiyor (Ctes., fr. 9, Jacoby; Arrian., Anab., III, 8, 3), diğer hükümdarlara barış ve anlaşma konularında elçiler gönderiyordu (Arrian., Anab., IV, 5, 1). Hakimiyetin irsi olarak babadan oğula geçtiği anlaşılmaktadır; Amirgi Sakalarının, tıpkı Orta Asya’daki ve Hindistan’daki gibi, bir soy tarafından yönetildiklerini onların hükümdarlarının isimlerinin benzerliğine dayanarak söyleyebiliriz. Ölen hükümdara, yukarıda bahsettiğimiz Zarin hakkındaki destanda da tasvirleri verilen, muhteşem mezar-kurgan yapılıyordu (Ctes., fr. 5, 5, Jacoby): Kurgan (taraflarının eni 3 stadi, yüksekliği 1 stadi) üzerinde büyük altın heykel bulunan, sivri uçlu üçken piramit şeklindeydi. Muhtemelen anma töreni de düzenleniyordu. Saka kurganları arkeolojik malzemelerden dolayı çok iyi bilinmektedir. Kaynaklarda halk meclislerinin rolü konusunda da bazı bilgiler bulunmaktadır. Örneğin, İskender’in, Tanais nehri civarında, İskitlerle yaptığı son savaşından sonra, “Asya İskitlerinin” hükümdarı ona karşı İskitlerin tüm “birliği”nin savaşmadığını açıkladı (Arrian., Anab., IV, 5, 1). Meclis, sadece tüm halkı yakından ilgilendiren, savaş ve barış sorunlarıyla ilgileniyordu.
İskit halklarında görülen üç sosyal-etnik sınıf ayrımı Sakalarda bulunmaktadır: Hükümdarlar- askerler, ruhaniler ve sade halk. Bu tabakalara, İran destanındaki Saka (“Sagzi”) kahramanı, Rüstem ile ilgili rivayetin Sakstan kısmında da rastlıyoruz. Orada, hatta, birinci sınıfın ecdatlarının “kırmızı nura sahip olan” parlayan yıldırım karakteri ve ikinci sınıfın ecdatlarının doğuştan gri olan karakterini görebiliriz. Halkın kahraman ecdadı ve onun üç oğlu hakkındaki bu mitolojide bu sınıfların nasıl ortaya çıktığı açıklanmaktadır. Rüstem hakkındaki rivayetlerde de bu mitolojinin izlerine rastlanmaktayız.[69] Amirgi Sakalarında, “hükümdar”a ait olan boylar, muhtemelen eski mekanlardan Hindistan’a giden göçebelerdi (Çin kaynaklarına göre “Sakaların hükümdarı”). Kaynaklardan anlaşıldığı üzere bu kesim “asillerden” (Arrian., Anab., IV, 4. 4), “hükümdarın dost ve akrabalarından” (Chares, fr. 5, Jacoby), önemli ve yakın kişilerden oluşuyordu. Bu kişiler, örneğin, hükümdarın kardeşi gibi, sorumlulukları kendi üzerlerine alarak, yürüyüş için özel birlikler toplayabilirlerdi (Arrian., Anab., IV, 4, 8; 5, 1; Curt., VII, 7, 1; 9, 16, 17).
Sakaların toplumsal yapısının özelliklerinden biri de kadınların bağımsız olmasıydı. Bu durum Massagetlerle ve Savromatlarla onları yakınlaştırsa da, Avrupa İskitlerinden farklı kılıyordu. Saka kadınları hakkında Antik çağ yazarlarının değerlendirmeleri şöyledir; Sakalar, “askeri harekatlarda eşleriyle birlikte bulunan cesur bayanlara sahipler” (Ctes., fr. 5, 3, Jacoby). Savaşlara katılan Saka kadınları (Ctes., fr. 8a, Jacoby) tıpkı erkekler gibi savaş taktikleri kullanıyorlardı (Clem., Strom., IV, 8). Savaşa Zarin katılıyor (Ctes., fr. 7, fr. 8a, Jacoby), savaşa Sakaların ordusunu, kadınları ve erkekleri Sparetra götürüyordu (Ctes., fr. 9, 3, Jacoby). Sakalarda, bayanları tıpkı Zarin ve Sparetra gibi lider olarak da görebiliriz. Aile yaşamındaki kadının özgürlüğü Sakaların evlenme geleneklerinde de kendini yansımıştır. Bayanlar kendilerine eş seçebiliyorlardı. Örneğin, hükümdar Omerg’in düzenlediği düğün sırasında kızı konuklardan birine şarap badesi sunarak kendi seçimini belirtmeliydi (Chares., fr. 5, Jacoby). Sakalarda bu gibi değişik geleneklerden bir diğeri de nikâh geleneğiydi: Damat ve gelin sembolik savaş düzenliyorlardı, bu savaşı damat kazanmak zorundaydı (Aelian., V. H., XII, 38).
Sakalar muhteşem savaşçılardı.[70] Ahamenilerin ordusunda Sakalar öncü kuvvetleri oluşturuyorlardı. Onlar, örneğin, Marafon (Herod., VI, 113), Fermopil (Diod., XI, 7, 2), Plate (Herod., IX, 31, 71) ve Gavgamel (arrian., Anab., III, 13, 1-4; bkz. Curt., IV, 15, 12-19) savaşlarında bulunmuşlardı. Sakaların savaş aletleri şunlardı: Yay, kılıç kalkan, mızrak, balta, askerler ve atlar için yapılan zırhlı giysiler. Sakalar, süvari ve piyade birlikler şeklinde savaşıyorlardı (Strabo, XI, 8, 6). Saka süvarileri “Hiçbir süvarinin yenemediği” süvariler olarak özel ün kazanmışlardı (Dion. Per., 750, 751). Onlar, taktik gereği geri çekildikleri zaman bile, at üzerinde dönerek, çok keskin atışlar yapabilirlerdi. Bunu sadece erkekler değil, bayanlar da yapabiliyordu (Clem., Strom., IV, 8, 62; Aelian., N. A., IV, 21). Bu taktik, tüm İskit boylarının savaş kültürü için karakteristik olan “kuşatma” taktiğiydi. İskender, ilk kez bu taktikle Tanais civarında, “Asya İskitleriyle” yaptığı savaş sırasında karşılaşmıştı (Arrian., Anab., IV, 4). “Asya İskitlerinin” aristokratları birbirine sırayla yapıştırılmış demir plakalardan oluşan zırhlı asker ve atlardan müteşekkil ağır silahlı süvari birlikler kurmuşlardı. Süvariler bu zırhlı giysinin yanı sıra kalkan da taşıyorlardı (Arrian., Anab., III, 13, 4; IV, 4, 4; Curt., IV, 9, 3). Ağır ve uzun mızraklar taşıyan bu süvarilerin görüntülerine, Hint ve Sakestan Sakalarının hükümdarlarının paralarında da rastlamaktayız.
Sakaların dinleri ile ilgili bilgiler kısıtlıdır.[71] Onlarda da, tıpkı komşu Massagetlerde olduğu gibi, büyük Tanrı -ateş ve at kültünün simgesi- Güneşti. Çevresi büyük taşlarla çevrilmiş olan açık hava mabetleri bulunmaktaydı. Zerdüştlüğün Sakaların dini üzerindeki etkisi tartışılmaktadır. Hotan-Saka diline birkaç Pamir, Zerdüşt terimlerinin geçmesi ve bunun yanı sıra Güneşin isminin de büyük Zerdüşt Tanrısı Ahura Mazda’nın ismiyle değiştirilmesi gerçekten de Zerdüştlüğün Sakalar üzerindeki etkisini göstermektedir. Bu Sakaların kültünün Magiler tarafından gönderildiğine dair olan Ahameni dönemine ait eski bir bilgiyi de doğrulamaktadır (Lucian., Macrob., 4-Ksanf Lidi’ye göre).
Saka mitolojisinin yansıdığı Saka “hayvan” yapıtları ve çeşitli tarihi belgeler Sakalarda demir kültürünün geliştiğini göstermektedir.[72]
Issık kurganında (M.Ö. VI.-IV. yy.’a ait) bulunan, “belirsiz bir yazıyla” yazılmış olan gümüş bir kupaya dayanarak, Sakaların kendi yazılarının olduğunu söyleyemeyiz. Bu gümüş kupa gibi bölgedeki tüm diğer, “belirsiz yazıyla” yazılan, eserler komşu tarım bölgelerinden getirilmiştir.[73]
DNA Haritam tarafından Türkiye’ye özel satışa çıkarılan Genetik Köken Testi’ni satın almak için tıklayınız.