Tüger boyu veya Döğer boyuOğuz Kağan Destanı‘na göre Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri ve Kaşgarlı Mahmud‘a göre Divân-ı Lügati’t-Türk‘teki 22 Oğuz bölüğünden 18.’si “Tüger”lerdir. Belgeleri şudur: 

Doger.svg

[1] diye tanımladığı bir Oğuz boyudur. “Beydili” olarak da adlandırılırlar. Tüger kelimesi günümüz Anadolu’da düver ve döğer şekillerini almıştır. Yuvarlak kereste, anlamında olarak Batı Anadolu‘da kullanılır; sırıktan kalın, kirişten incedir. Afyonkarahisar‘da Diyarbakır‘da Kayseri‘de Burdur’da Sivas‘ta ve Muğla‘da Bolu Dörtdivan’da Yukarı Düğer bu adda bir köy vardır ve Dörtdivan’da Düğer yaylasında oğuz boylarına ait yazıtlar göze çarpmaktadır. Türkiye‘nin dışında ise Suriye, Carablus, ve Rakka şehirlerinde ise hâӀâ yer ismi olarak adlandırılır. Gittikleri yerlere “Döğer” ya da “Beydili” isimlerini vermişlerdir. Osmanlı devrinde Diyarbakır ile Halep arasındaki en güzel yaylaklar tamamen “Döğer” oymakları tarafından tutulmuştur.

Reşideddin’deki Türkler’in tarihi bölümüne göre Oğuz hükümdarı Dib-Yavku’nun beylerinden Taş-Beğ ve oğlu Yabgu Beğ bu boydan oldukları gibi. Ala Atlı-Kişi Donla Kayı İnalın veziri Ayıldur da Döğer”den idi. 

Reşideddin’deki bu rivayetlere bir değer vermek icab ederse denilebilir ki, Döğerler, Oğuzların İslamiyetten önceki tarihlerinde mühim bir mevkiye sahip idiler. Bununla beraber onların Selçuklu fethinde de büyük bir rol oynadıklarını söylemek mümkündür. Çünkü, müverrih Cezire’li (bugünkü Cizre) Şemseddin Muhammed b. İbrahim (1260-1339), Artuklu hanedanının bu boydan olduğunu bize bildirir. Artuk Beğ ve oğullarının ise XI. ve Xn. yüzyıllarda Türkmenler arasında büyük bir nüfuza sahip bulunduğunu ve asil bir aile sayıldıklarını biliyoruz.

Bütün bunlarla beraber tahrir defterlerinde bu boya ait 19 yer adına rastgelinmiştir. Bu yer adlan, diğer boylarınki gibi, Orta ve Batı-Anadolu da görülmektedir. 

Döğer Salim Beğ ve Oğulları

Bir çok Oğuz boyları gibi, Düğerlerin de XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kaynaklarda kendilerinden bahsettirmeğe başladıkları görülüyor. Moğol hakimiyetinin sona ermesi, Memluk emirlerinin birbirleri ile mücadeleleri, esasen nüfusları çoğalmış olan Türkmen boylarına faaliyete geçmek imkanını vermişti. Döğerler bu esnada Salim adlı bir beyin idaresinde, Caber yöresinde yaşıyorlardı. Onların Suriye’deki Türkmen kümesine mi mensup bulundukları, yoksa Ak-Koyunlular’ı ve Kara-Koyunlular’ı içine alan ve Memluk-müverrihlerinin Doğu Türkmenleri dedikleri topluluktan mı oldukları iyice bilinemiyor.
773 (1371) yılında Döğer Salim Beğ,. Beştrtye gelmiş ve Hısn Keyfa Eyyubl hükumdarı Melik el-Eşrefe elçi göndererek ondan kendisine sığınacak bir yer göstermesini ve ihtiyaçları karşılamasını istemiş ve arkasından da karısı ile yanındaki diğer beylerin karılarını göndererek bu hususta tekrar ricada bulunmuştur. Salim Beğ’in bu şekilde hareketine sebeb Dimaşk (Şam) ve Haleb kuvvetlerinden müteşekkil bir Memluk ordusunun kendisini şiddetle takip etmesi idi. Salim Beğ, Memluk ordusunun önünden kaçarak Beşiriye kadar gelmişti. Fakat Memlukler onu adım adım takib ediyorlardı. Döğer beğinin Memluklef bu kadar kızdıran hareketinin ne olduğu bilinemiyor. Bununla beraber bunun ticaret ve belki de hacc kafilelerini soymak hususu ile ilgili olması muhtemeldir. Çünkü Salim. Beğ’in bu mahiyetteki bir hareketinden dolayı Kara-Koyunlu Kara Mehmed’in hücumuna uğradığını aşağıda göreceğiz.

Hısn Keyfa hükümdarı, Salim adına kendisinden yardım istemek için gelenlere bir şey yapamıyacağını söyleyip onların üzgün olarak geri dönmelerine sebeb olmuş ise de, Salim’in güveyisi olan kendi kardeşi Ömer’i gizlice Döğer beyine göndermiş ve ona ülkesinde istediği yere sığınmasını ve elinden gelen her yardımı yapacağını bildirerek Salim Beğ’i sevindirmişti. Salim Beğ Hısn Keyfa çevresindeki sarp bir dağa yerleşmiş ve Eyyubi hükümdarından da her türlü yardımı görmüştür. Memluk ordusu Salim’i bu dağda bir müddet kuşattı ise de, hiçbir şey elde edemeden geri döndü. Salim, Memluk ordusunun uzaklaşmasından sonra maiyyeti ile sığındığı dağın yakınında sevinç içinde bir gezinti yaparken Türkmenlerden bir bölüğün saldırısına uğradı. Memlukler’in yakalayamadığı Döğer beyini Türkmenler tutsak alıp, amid’e doğru götürdüler. Bereket versin Salim Beğ’in amcası olan Ebu’l-Gadir’in, oğlu Hasan Beğ yetişerek onu Türkmenlerin elinden kurtardı. Bu Türkmenlerin Ak-Koyunlular’dan oldukları şüphesizdir. Bu hadiseden sonra Salim Beğ yurdu Cabere döndü.

776 (1374-1375) yılında Salim Beğ, Irak tacirlerini öldürerek mallarını yağmalayan Yahmur oğlu (bir Anadolu kaynağında: veled-i Umur) Şihabeddin Ahmed in affedilmesi için annesini bu Türkmen beyi ile Kahire’ye göndermişti. Bundan Salim Beğ’in Memluk sultanı ile arasını düzeltmiş olduğu anlaşılıyor. Memluk Sultam Melik el-Eşref Şaban çok kızgın olduğu Yahmur oğlunu affetmiş ve ona Mısır’da dirlik vermiştir. Bu suretle vazifesini başarı ile İfa eden ve Sultan:dan ikram gören Salim Beğ’in annesi oğlunun yanına dönmüştür. Yahmur (Umur) oğlu’na gelince, o sonra Berkuk’un yalan adamları araşma girmiş, Dulkadır oğlu Halil Beğ’i öldürmek sureti ile Berkuk’a mühim bir hizmetde bulunmuştur.

785 (1383) yılında Kara-Koyunlu beyi Kara-Mehmed, tabi beylerinden Bozdoğan-oğlu Ziya’ul-Mülk’ü yanına alarak Salim Beğ’in üzerine yürüdü. Bunun sebebi Kara-Mehmed’e alt olan Musul şehri ve bölgesi hacdanrun Salim Beğ tarafından soyulmuş olması idi. Timur tarafından aynı işle itham edilen Kara-Mehmed 12.000’den fazla bir kuvvetle yıldırım gibi Döğer beyinin üzerine yürüyüp onu bozguna uğrattıktan soma Döğer obalarını yağmalayarak pek çok ganimet eline geçirdi. Salim Beğ, Kal’at ul-Müslimin’e doğru kaçmıştı, Kara-Mehmed etrafı yağmalıyarak Salim Beğ’i şiddetle kovalamakta idi. Salim bu kovalamadan güçlükle kurtulup, kefeni boynunda olduğu halde, hadiseyi uzaktan takip etmekte olan Memlukler’in Haleb valisi Yol Boğa en-Nasiri’ye dehalet etti. Döğer beğine iyi bir kabul gösteren Yol Boğa onu sultan’ın buyruğu üzerine Kahire’ye yolladı. Aynı yılın Rebiul-ahir ayırım 19’unda (21 Haziran 1383) Kahire’ye gelen Emir Salim, Sultan Berkuk’tan ikram görmüş, hil’at giydirilerek kendisine Haleb tabihane emirliği tevcih edilmiştir.

791 (1389) yılında Kara-Mehmed’in, kendisi ve amcası Bayram Hoca dan önce Doğu Türkmenlerinin başı olan Hüseyin Beğ’in, oğlu Pir tarafından öldürülmesinden itibaren iki aile arasında kardı bir mücadele başlamıştı. Salim Beğ araya girerek bunları barıştırmak sureti ile bu iki aile arasındaki mücadele bir müddet için durmuştur.

1390’da ikinci defa Memluk tahtına geçen Berkuk, kendisinin halledilmesinde en mühim rolü oynayan Türk Memluk emirlerinden Mintaş’ın, Salim Beğ’in yanında olduğunu öğrenince Haleb’e vardığında Kara-Demirtaş’ı, Mintaş’ı teslim almak üzere Döğer beğinin yanma gönderdi. Kara-Demirtaş dört gün beklediği halde Salim, Mintaş’ı teslim etmiyor, bir takım bahanelerle vakit geçiriyordu.

Salim’in bu şekildeki davranışına öfkelenen Kara-Demirtaş, Döğer beyinin obasını yağmalattı ve bazı adamlarını da öldürttü. Salim yanında Mintaş olduğu halde Sincafa kaçtı. Az sonra Salim’in obasına gelen Mintaş’ın eski arkadaşı Yol-Boğa en-Nasiri hadiseyi öğrenince yaptığı hareketten dolaya Kara-Demirtaş’ı azarladı ve hatta münakaşa esnasında elindeki topuzu ona vurmak için kaldırdı. Lakin bu hadise, Berkuk’da Yol-Boğa’nın eski arkadaşı Mintaş’ı koruduğu yolunda kendisine anlatılanların doğru olduğu kanaatini uyandırdı. Fazla olarak az soma Salim Beğ gönderdiği bir mektupta Mintaş’ı Yol-Boğa’nın isteği üzerine kaçırdığını bildiriyordu. Bunun üzerine Berkuk, Haleb’e dönen Yol-Boğa’yı öldürttü. Fakat Salim, Mintaş’ı Berkuk’a teslim etmiyerek serbest bıraktı. Halbuki zengin bir bey olmadığı için vakit vakit kervan soygunculuğu dahi yapan Salim Beğ, Mintaş’ı teslim etmesi karşılığında Berkuk’tan büyük bir meblağ alabilirdi.

796 (1393-94) yılında Salim Beğ, Timur’un adamlarından Dulat (Devlet) Hoca’yı tutsak alarak Haleb valisine göndermiş, o da onu Mısır’a yollamıştır. Aynı yılda Berkuk, Timur ile savaşmak için Dimaşk’da bulunuyorken Döğer Salim Beğ katına geldi. Berkuk, çadırına giren Döğer beğini ayağa kalkarak karşıladı, Türk kumaşından elbise ve hil’at giydirmek sureti ile ona görülmemiş bir itibarda bulundu. Fakat Salim Beğ’in üç yıl soma (799=1396-1397), bilinmiyen bir sebebden Dimaşk valisi tarafından tevkif edilmiş olduğunu görüyoruz.

Kaynaklarda bir daha Salim Beğ’den bahsedilmiyor. Bu sebeble onun tutuklanmasını takiben hayatına son verilmiş olması muhtemeldir. Ebü’l-Ferec tarihine yapılan ilavelerden birinde Kara-Yusufun 1399 yılında Döğerlerin yurdlarına girib, göçkünlerini ele geçirdikten sonra onları reisleri ile birlikte Caberde kuşattığı bildiriliyor5. Bu hadisede söz konusu olan Döğer emiri, Salim Beğ’in oğlu Dimaşk Hoca olabilir. 801 Şevvalinde (1399 haziran) babasının yerine sultan olan Ferec, Dimaşk Hocanın Caber naibliği beratını (menşur) yenilemişti.

Salim Beğ’e dair verilen şu bilgiler, bu Döğer beyinin cesur, faal, dirayetli ve saygın bir şahsiyet olduğunu gösteriyor. Hatta, Mintaş’ı teslim etmemesinden onun asil erdemli bir bey olduğu da söylenebilir.
Babasının ölümünden sonra Döğerlerin başına geçen Dimaşk Hoca, Timur istilasının Yakun-Doğu’da meydana getirdiği kargaşalıklardan ve bu arada Ferec’in zayıf bir şahsiyet olmasından faydalanarak bir çok yerleri de idaresi altına almış ve yağmacılık hareketlerinde de bulunmuştur. Ak-Koyunlu müverrihi Ebu Bekr-i Tihrani Dimaşk Hocanın 20.000 çadırlık bir elin başında bulunduğunu, Benu Kilab, Benu Şadi adlı Arab oymaklarından 10.000 çadırın da ona tabi olduğunu, Ruha (Uıfa), Siverek, Suruc, Harran, Caber ve Cemllm şehir ve kasabalarına tasarruf ettiğini yazıyor. 806 (1403-4) yılında Haleb valisi Tokmak’a karşı ayaklanan bir emire yardım maksadı ile bu şehrin dolaylarına gelen ve Haleb çevresinde yağmacılık yapan Dimaşk Hoca, Cabere dönerken meşhur Arab emiri Nuayr b. Hayyar’ın hücumuna uğradı. Caber ile onun kuzey batısında bir gün devam eden muharebede Dimaşk Hoca yenilerek öldürüldü (29 Mart 1404) ve başı Nuayr tarafından Mısır’a gönderildi. İbn Tağn-Birdi Dimaşk Hoca’nın, çok defa devlete itaatsizlik gösterdiğini, soyguncu gibi hareket ettiğini yazıyor.

Seyfuddin Dimaşk Hoca’dan sonra Döğerlerin başına Gökçe Musa geçti. Dimaşk Hoca’nın öldürüldüğünü haber alan Ak-Koyunlu beyi Kara-Yülük harekete geçerek Urfa’yı savaşla almış ve bu şehri hizmetinde bulunan Gökçe Musa’nın amcası oğlu Yağmur’a vermiştir. Yağmur Beğ, Kara-Yülük’ü metbu tanıyarak bir müddet Uıfa’ya sahip olmuştur.

1405 yılında Kara-Koyunlu Beji Kara-Yusuf Dimaşktan ülkesine dönerken Caberde Gökçe Musa’ya misafir oldu. Bu tarihten itibaren gittikçe artan Ak-Koyunlu tehlikesi karşısında Döğerler Kara-Koyunlular’ı metbu tanıdılar. Nitekim, Gökçe Musa, Kara-Yusuf’un 1406 yılında Timur’un torunu Ebu Bekir b. Miranşah ile Aras çayı kıyısında yaptığı, galibiyetle sona eren savaşta ve ertesi yol Şenb-i Gazan yalanında içine ona karşı kazandığı muharebede bulundu. Hatta bu ikinci şavaşta Miranşah’ı Gökçe Musa’nın bir kölesi öldürmüştü. Gökçe Musa daha sonra, 1410’da Kara-Yusuf un Celayir Sultan Ahmed’i Tebriz dolaylarında yendiği savaşa da katıldı. Yine aynı Kara-Koyunlu hükümdarının emirleri arasında İlyas-ı Döğer de vardı ki, bunun Salim ailesi ile akraba olup olmadığı bilinemiyor. Döğer İlyas Beğ, Gökçe Musa gibi Kara-Koyunlu hükümdarı tarafından Pir Ömer ile birlikte 1409’da Şeki hakimi Seyyidi Ahmed’in üzerine gönderilmiştir. Emir İlyas, Kara-Yusuf’un daha sonra yaptığı seferlere de katılmış ve onun 1420 yılında Ucan yakınında ölümü üzerine Diyarbekir taraflarına gitmiştir.

Urfa hakimi, Gökçe Musa’nın amcası Bahadır Hacının oğlu Yağmur Beğ’e gelince, onun 807 yılında Süruc’a da sahip olduğu anlaşılıyor. Mezkur yılda Bireyi kuşatan Yağmur Beğ Memluk emirlerinden Sevdün el-Celeb’in karısını tutsak aldıktan sonra Suruc yöresine dönmüştür. Bunu haber alan Haleb valisi meşhur Çekim, Birere geldikten sonra Sevdün ile birlikte Yağmur’u yenmişler ise de takip esnasında Sevdün, Döğer beyine tutsak düşmüştür. Fakat Yağmur Beğ çok geçmeden Sevdün’ü serbest bırakmıştır. 813 (1410-1411) yılında Sevdün, Kara-Koyunlu Beyi Kara-Yusuf’a giderken Yağmur Beğ’e uğramıştı. Ak-Koyunlu beyi Kara-Yülük her ne kadar Dimaşk Hoca’nın ölümü üzerine Urfa’yı zaptederek Yağmur Beğ’e vermiş ise de bilinmiyen bir tarihte şehri onun elinden alıp çok sevdiği yeğeni Nur Ali Beğ’e teslim etmiştir. Yağmur Beğ’e gelince o da Musul’da Kara-Koyunlular’dan yardım temin ettikten sonra Urfa’yı geri almak istemişse de Osman Beğ tarafından bozguna uğratılmıştır. Yağmur Beğ 817 (1414) yılında oğlu ile beraber vebaya yakalanarak ölmüştür6. Öldüğü esnada kendisi Suruç’un mu, yoksa başka bir yerin mi emiri idi, bilinemiyor.

Kara-Yülük Osman’ın Kara-Koyunlular’a ait Mardin’e saldırması üzerine yeni hükümdar olan Kara-Yusufun oğlu İskender harekete geçmiş ve iki Türkmen beyi Nuseybin ile Hatuniyye arasındaki Şeyh-Kendinde karşılaşmışlardır. Ebu Bekr-i Tihrani’ye göre, Döğer Beği Gökçe Musa, oğlu Mısır ile birlikte Ak-Koyunlu saflarında bulunuyordu. İki taraf arasındaki vuruşma 21 gün sürdü. Vuruşmanın 21. günü Gökçe Musa askerleri ile birlikte Ak-Koyunlu saflarını terkederek Kara-Koyunlular’ın tarafına geçmek sureti ile Kara Yülük’ün bozguna uğramasında amil olmuştur. Bazı Döğer beyleri de Kerkük ve Tarık emiri Ceneklü Hasan’ın buyruğunda olmak üzere, 824 yılı Rebiul-ahir’inde (1421 Nisan) iki Türkmen eli arasında yapılan bu savaşta bulunmuşlardır. Fakat Ceneklü Hasan ve onun maiyyettindeki Döğer beyleri hakkında daha fazla bilgiye sahip değiliz.

Anlaşıldığına göre, İskender babasına olduğu gibi kendisine de hizmet eden ve kaynatası olan Gökçe Musa’ya Musul’u vermiştir. 829 (1425) yılında Gökçe Musa Musul ve adını bilmediğimiz kardeşi de Caber hakimi idiler.

Gökçe Musa 832 (1429) yılında güveyisi Kara-Koyunlu İskender’in Şah-Ruh ile Selmas ovasında yaptığı savaşta bulunduktan sonra Musul’a, dönmüş ise de Irak’ı Arab yörelerini ağabeyi Şah Mehmed’in elinden birer birer almağa başlayan Kara-Koyunlu İspend’e (İsfahan) mukavemet edemeyerek şehri ona bırakmıştır. Bu hadiseyi müteakip Gökçe Musa nökerleri ile birlikte Memluk sultanı Bars-Bay’ın katına gelmiştir. Bars-Bay da Döğer beyine itibar edip ona atlar, kumaşlar vermiş ve yiyecek ihtiyacını da temin etmiştir1. Gökçe Musa’nın az sonra yeniden Caber hakimi olduğu anlaşılıyor.

Kara-Yülük Osman Beğ’in ölümü üzerine Döğerler, Ak-Koyunlu şehzadeleri arasında çıkan mücadeleleri fırsat bilerek amid yöresine bir alanda bulunmuşlardır. Ebu Bekr-i Tihrani bu akının Mısır sultanının teşviki ile yapıldığını söylüyor. Bu akım haber alan Ali Beğ’in oğlu Cihangir Mirza amidten çıkarak Döğerlerin üzerine yürüdü. Genç şehzade tecrübeli kimselerin iyi hazırlanmadan düşmanın üzerine gidilmemesi şeklindeki tavsiyesini dinlememişti. Bu yüzden yapılan çetin bir vuruşmada Ak-Koyunlular’dan çok kimseler öldü ve Cihangir Mirza da nökerlerinden bazıları ile tutsak düştü. Gökçe Musa, Cihangir’e bukağı vurarak Kahire’ye gönderdi. Cihangir 840 yılının 17 Muharrem inde (1 Ağustos 1436) Kahire’ye getirildi. Fakat Sultan Bars-Bay, Ak-Koyunlu şehzadesine şefkat gösterdi ve daha önce babası tarafından bağlılığının teminatı olarak gönderilmiş olan kardeşi Hüseyin Beğ ile birlikte oturmalarına müsaade etti4. Bars-Bay, Gökçe Musa’ya 1000 dinar göndermiş ise de bu para varmadan Döğer beyi ölmüştü. Gökçe Musa’nın yerine kimin geçtiği bilinemiyor.

Salim Beğ’in üçüncü oğlu Hasan Beğ’dir. Hasan Beğ, Kara-Yülük Osman Beğ’in kızkardeşinden doğmuştu. O ve oğlu Memluk hizmetinde bulunmuşlardır. Hasan Beğ 836 yılı Safer ayında (1432 Ekim) hil’at giyerek Buhayra valiliğine tayin edilmiş ve kendisine sultan tarafından 100 kaftan, 100 yay, 100 sadak ve 30 at verilmiştir. Hasan Beğ Demenhur”da oturarak 4 yıl bu vazifede kalmış 840 (1436) yılında azledilmiştir; sonra oğlu da burada vazife görmüştür. Müverrih İbn Tağrı-Birdi, Sultan Bars-Bay’ın, selefi Şeyhin Türkleri daha çok sevmesine karşılık, içinden Çerkesler daha çok sevdiğini söylemesine rağmen, bu hükümdar devrinde Türkmen menşeli iki vali görülüyor ki, bunlardan biri kendisinden bahsettiğimiz Döğer Hasan Beğ, diğeri de Haleb valisi Behisnill Tanrı-Virmiş idi. Buna karşılık Memlük tarihinde galiba Arab asıllı hiç bir valiye tesadüf edilmez.

853 (1449) de Humus valisi olan Hasan Beğ’i, 5 yıl sonra (1454) Aclun valiliğinde görüyoruz. Hatta bu tarihte Kara-Koyunlu hükümdarı Cihan-Şah, Memluk sultanına yazdığı bir mektupta kendisine elçi olarak Aclun valisi Hasan Beğ’in gönderilmesini istemiş ise de Bars-Bay verdiği cevapta bunun büyük emirlerinden Arab-Şah’ı yolladığı takdirde mümkün olabileceğini bildirmişti. İbn Tağrı Birdi’nin biraz müphem olan kaydından Hasan Beğ’in müellifin eserini yazdığı esnada (1454-1464) ata yurdu Caberi idare ettiği anlaşılıyor. Hasan Beğ’in ölümü ve Ca’ber’e kendisinden sonra kimin hakim olduğu bilinemiyor. Hasan Beğ’in Emirze (Emirza) adlı bir oğlunu tanıyoruz ki, bu da Memluk hizmetinde bulunmuştur. Emirze (1453 yılında) Mısır’daki üç valilikten biri olan Keşf ul-vechi’l-kibeli’ye tayin edilmiş ve aynı yıl içinde vazifesi merkezi Demenhur olan Keşf ul-vechi’-l-bahriye nakledilmiştir3. Onun 869 (1464)’da hala orada bulunduğu görülüyor. İbn İyas’ın bir kaydına göre5 Emirze 1485’de Kerek valiliğine tayin edilmiştir.

İbn Tağrı-Birdi, Yar Ali, Mahmud, Katı ( yahut belki de Kutlu) adlı Döğer emirlerinden de bahsetmektedir. Lakin bunların Salim Beğ ailesi ile akraba olmadıkları anlaşılıyor. Bu emirlerden Yar Ali, Şam valisi İnal el-Çekimi’nin ayaklanmasına katıldığından 842 (1439) de Dimaşk (Şam)’da yakalanarak öldürülmüştür. Emir Döğer Mahmud’a gelince, o da yine Türkmen beylerinden Sakalsız-oğlu Tur Ali, İnal-oğlu Emir Ali Yar, Türkmen Savcı Beğ oğulları Emir Ferec ve İbrahim, Arab emiri Nuayr-oğlu Gadir ve diğer beyler ile 1439 yılında Haleb valisi Türkmen Tanrı-Virmiş’in, Bars-Bay’ın yerine sultan olan Çakmak’a karşı isyanına katılmıştır, Emir Mahmud’un akibeti hakkında hiç bir bilgiye sahip değiliz. Yine Döğerler’den Katı ise 857 (1453) yılı başında Buhayra valisi idi.

İşte bu Döğer boy beği ailesine dair elde edilebilen bilgiler bunlardan ibarettir. Bunlara göre, Döğer boy beği ailesine ait şöyle bir soy kütüğü yapılabilir.

Osmanlı Devrinde Düğerler

Haydar Çelebi Ruznamesi ve tahrir defterindeki kayıtlara nazaran Suriye’yi kendi topraklarına katan Osmanlı devleti bu ülkede dirlik sahibi olan Türkmen ve Arab emirlerini yerlerinde bırakmıştır. Kemal Paşa-Zade’nin bir kaydına göre, Osmanlı fethi sırasında Caber yine Döğerler’in elinde bulunuyordu. Fakat bunu teyid eden başka bir delile sahip değiliz. Bundan başka bu Döğer beyliği nasıl sona ermiştir, bu hususta da kesin bir bilgimiz yoktur.

Bununla beraber tahmin etmek mümkün olabilir ki, Döğerler, Gökçe Musa’nın ölümünden sonra, belki de Urban’ın baskısı ile Ca’ber’de tutunamadılar. Burası 1440-1445 yıllan arasmda Ak-Koyunlular’ın elinde bulunuyordu.

XVI. yüzyılda Haleb Türkmenleri, Boz-Ulus ile Kerkük ve Sis (Kozan) yöresinde yaşayan Türkmenler arasında bu boya mensup oymaklar görülüyor.

1. Haleb Türkmenleri: 

Haleb Türkmenleri arasında bulunan Döğer oymağı Kanuni devrinin ilk yıllarında Haleb Döğer ve Hama Döğeri olmak üzere iki kola ayrılmıştır. Bunlardan Korkmaz ve Mahmud kethüdaların idaresinde bulunan Haleb Döğeri oymağı 230 vergi evinden müteşekkildir. Hama Döğeri ise iki kola ayrılmış olup, bunlardan biri 163, diğeri de 36 vergi evidir. XVI. yüzyılın ikinci yansında, diğer Türkmen oymakları gibi, bu Döğerler’in de nüfuslarının arttığı görülüyor.

Bu Döğerler XVII. yüzyılın sonlarında Hama-Humus taraflarına iskan edilmek istenen oymaklar arasında görülüyor. Lakin bu iskan teşebbüsünün tam bir başarı ile sonuçlanmadığını biliyoruz. Bu sebeble bu Döğerler’in bir müddet daha eski yaşayışlarını devam ettirdikleri ve sonra tam oturak yaşayışa geçtikleri söylenebilir.

2. Dimaşk: 

Dimaşk çevresinde yaşayan Türkmen topluluğu arasındaki Döğer varlığı küçük bir oymak olup, Kanuni devrinde ancak 50 vergi nüfusuna sahip idi.

3. Ruha (Urfa): 

XVI. yüzyılda bu bölgede yaşayan büyük oymaklardan biri de Döğerlü adını taşıyor. Bu büyük oymak Kürd olarak vasıflandırılmaktadır. Ancak bu oymağı meydana getirenler arasında: Bayram, Gündoğmuş, Budak, Yağmur, Kaya. Tanrı Virdi, Durmuş, Dündar, Satılmış ve hatta Karkın gibi Türkçe adlar taşıyan şahıslar görülmektedir. Bu husus onların aslen Türk oldukları ihtimalini kuvvetle ortaya koymaktadır. Döğerlü (mahalli telaffuz Düğerlu) oymağı Urfa’nın kuzey doğusunda yaşamakta olup oturdukları yer şimdi kendi adlan ile anılmaktadır. 1747 yılında bu Döğerlüler, Milli adlı kalabalık ve yağmacı bir oymağın hücumuna uğramış ise de Haleb valisi Ragıb Paşa’nın vaktinde yaptığı müdahale İle Döğerlerin büyük bir kayba uğramaları önlenmiştir. Urfa bölgesindeki bu Döğerliler Salim Beğ ailesine mensup bulunuyorlardı.

4. Boz-Ulus: 

Boz-Ulus arasındaki Döğer varlığı Kanuni devrinde 195 vergi nüfusu idi 4. Boz-Ulus arasındaki bu Döğer varlığı Ak-Koyunlular’ın yükselişi devirlerinde Döğerlerden bir bölüğün Ak-Koyunlu faaliyetine katılmış olduğunu gösterebilir.

5. Kerkük: 

Kerkük yöresinde yaşayan Döğer oymağı, gerçi defterde bir taife olarak vasıflandırılmışsa da, nüfusu 45 evden fazla değildir. Bu oymağa, Kara-Koyunlular zamanında bu bölgede yaşadığı yukarıda verdiğimiz bilgiden anlaşılan kuvvetli bir Döğer varlığının kalıntısı nazan ile bakılabilir.

6. Sis (Kozan): 

XVI. yüzyılda Sis (şimdi Kozan) sancağında sakin olan Savcı-Hacılu obaları arasında Döğerlü adlı bir teşekkül görülmekte ve 64 vergi nüfusuna sahip bulunmaktadır.

7. İran: 

Şah Abbas’ın kitapçıbaşısı Afşar Sadıki, tezkiresinde bu boya mensup Piri Beğ’den bahsetmekte ve onun Türkmen olduğunu söylemektedir. Piri Beğ, Sadıki’ye göre, şair, musiki hakkında bilgili ve çok telifatı olan bir kimse idi. Her ne kadar teyid edici bir delile sahip olmamakla beraber, Sadıki’nin sözlerinden Döğerlerden, pek o kadar mühim olmayan bir zümrenin (belki de Türkmen boyu ile birlikte) İran’daki Türk teşekkülleri arasında yaşadığına inanılabilir.

NeredenGeldim.com tarafından Türkiye’ye özel satışa çıkarılan DNA Genetik Köken Testi’ni satın almak için tıklayınız.